29 Aralık 2009 Salı

Kan alırlar Kamil , kan!

Gemide filminden efsane replik.

28 Aralık 2009 Pazartesi

mnemonics

Diline takılır ya insanın bazen bir şarkı.Saatler öncesi birinin ıslığında duymuşsundur aslında.Ya da sabahtan beri söylediğin şarkının, o günkü zayıflığına ya da suçluluğuna hitaben bi güzel ağzının payını verdiğini farkedersin birden. Veyahut  sebebini çözemediğin bi mutlulukla eskilerden bir parçanın nakaratıdır dolanan bu sefer. Her durumda şarkının sözlerine dikkat etmek şiddetle önerilir ki, yanıtlanamayan sorunun çözümü orada saklıdır çoğu zaman. Omurilik soğanı iş başındadır çünkü. Dağarcıktan duruma en uygun şarkı tespit edilir ve sen farkında olmadan plak döner döner döner... Tabi uyuz piyasa şarkılarını pek kãle almayın derim.Dile dolanmakta üstlerine yok!
Bundan 5 sene kadar önce, giydiğim mavi bir elbisenin alamet-i farikası olarak 'mavilim mavişelim' yerine, Aylin Aslım'ın senin gibi şarkısı dile pelesenk olmuştu.--Sesli şarkı söylemeyi öğrendiğim sıralardı.('Nerden başladın söylemeye!' diye söylenenleri duyar gibiyim : )  -- Neden o hareketli şarkı değil de bu? Sanırım, tam anlamıyla kliptekine benzer bir kıyafet olmasından ötürüydü.Rafa kaldırılmış bir şarkının böyle bir unsurla hatırlanarak söylemenin sevinci , 'Aylin Aslım sever miydin?' sorusunun getirdiği şaşkınlığa dönüşüvermişti. "-Nası yani o klipteki , o muydu yani? Tarz ? Saç? Yok canım!"
İnsanlar aynı kalır mı be kuzum! Ne demişti Oruç ARUOBA :  "..anılan bir kişi, anıdaki gibi kalabilseydi, hayaller gerçeklere egemen olabilirdi; çünkü anılar da hayallerdir,en temelde.." Anılaaar anılaaar, şimdi gözümmde canlandılaaar. öhym ıhım. Evet ne diyorduk? Evet insanoğlu değişir, değişmeli de. Yıllar sonra değişmeden kalanlar, insanın bakışları ve sesi, daha doğrusu konuşma tarzı olmuyor mu en nihayetinde. Kalan çoğu şey, farklılaşır. Bi günü bi gününe tutmadan yaşayabilmek, kim bilir belki de arayıp durduğumuz hayatın anlamını teşkil ediyor.
O kadar lafını da etmişken :

27 Aralık 2009 Pazar

Galatasaray ın yeni gol marşı

En son gittiğim Trabzon maçında farkettim. Bunca yıllık I will survive dan sonra gerekliydi böyle bir değişiklik. Bence çok güzel olmuş, tribünlerin iştiraki önemli olan zaten. Onu anlamak için de yerinde görmek gerek ...

İsyan


Tamam herkesin okuduğu okul kendisine zor da, bizimkisinde neden bu kadar kastırmaktalar anlamış değilim. Yahu öğrenci-hoca düşmanlığı denen bir olay mı mevcut? Bu hocaların alıp veremediği nedir! Kendisi söylüyor size pek faydası olmayacak ama öğretmemiz söylendi diye dersin ilk haftasında. Sonra bi bakıyoruz herkesi bırakmaya ant içmişcesine kazık sorular düşük notlar. Bırak herkesi plaket verecekler sana. Başka birisi öğretmekle mükellef ama beceremiyor. Sonra notlar düşük olunca kızıyor çalışmıyorsunuz diye. Ulan hadi 1 kişi 2 kişi çalışmaz düşük alır da 80 kişi birden düşük alınca suç bizde mi sende mi be adam. Ama işte köprü bitmeyince dayılarımız her geçen gün artıyor. Elbet bu okul bitecek, elbet çıkacaksınız karşıma "in real life"!

Son cümlem abaküsten : " Bi isyan her şeyi çözer ha!"

24 Aralık 2009 Perşembe

Kötü reklam #3


En son rastladığım diş macunu reklamında , iskeleye muayenehanesini kurmuş bir dişçi vapurdan inenleri yakalayıp dişlerine ışık tutuyordu. Kesin bir iş var diye izledim sonuna kadar ama hayır doğruydu , diş macunu reklamıydı. Işık yardımıyla doktor , yolcuya ağzının ne kadar pis olduğunu iskelede herkesin ortasında gösteriyordu. Bir hafta sonra tekrar aynı yolcuya rast geldiğinde bu sefer ışık ağzını daha temiz gösteriyordu . Herhalde o utançla bir hafta boyunca günde beş kere fırçalamıştır adam dişlerini. Ayıp olmasın diye de önerdiğinizle fırçaladım demiştir. Kim yazmış böyle bir reklamı düşünemiyorum. Eskiden böyle miydi? Çok daha basitti. En azından kimse rezil olmuyordu ağzının içi yüzünden. Gerçi bi ara da böyle insanları konuşturuyorlardı ; eskiden ağzım şöyle kötüydü böyle rezildi sonra bıkbık kullandım şimdi yayla havası var sanki,pirüpak resmen.

En güzeli yumurtalı olanlarıydı. Yumartanın bi tarafını fırçalıyorlar sonra yağın mı sirkenin mi içine atıyorlardı. Bi çıkarıyorlar fırçalanan taraf kapı gibi, fırçalanmayan taraf ise ne kadar çirkin! İyi de bunu rakip firmanın diş macunuyla yarıştır da seni tercih edelim. Misal fırçala yumurtaları sonra ver çocuklara tokuştursunlar. Al sana rekabet ...

Bu arada pegasus un reklamı süper olmuş, Zincirlikuyu daki. Geçerken bi bakın derim...

20 Aralık 2009 Pazar

-mış gibi


Geçen gün biraz demlenmeye Galata Köprüsü'ndeki mekanlardan birine gidelim dedik.Tabi hava ayaz mı ayaz.Ya manzaradan vazgeçemediğin için ya da sigara yasağına uymak için, içeride değil de,o soğukta dışarıya otururdun ki, bizde ikisi de mevcut olunca dışarıda oturmayı tercih etttik.Neyse efendim, biz böyle hoş sohbetin ve manzaranın hatrına birkaç saat dışardaki masalardaydık.Garson servis tazeleme niyetiyle geldiğinde,biz kalksak mı acaba ikilemine düşmüştük bile.İçeride canlı müzik de başlamıştı üstelik.Bu çeldirici unsur sebebiyle,aman sabahlar olmasın :) diyerekten içeri geçtik.Efendim bir de ne görelim,garson servis yapmaya geldiğinde içeceklerin yanına bir de fazladan fanta getirmişti.Karışıklık oldu herhalde derken biz, bir de baktım ki,bu fanta bildiğin fantalardan değil! Üstü özenle kesilmiş bir kültablası! Bittabi bir denetleme olduğunda sen paşa paşa 69tl öderken,mekan sahibi kendi ödeyeceği mevladan feragat edeceğini zannediyor olsa gerek.Tabi bir çok masada kutunun böyle kesilip kullanılması, yan masadan görülen bir fikir taklidi olamayacağının ispatı ne kadar basit, o da aşikar halbuki :]

19 Aralık 2009 Cumartesi

Kar


Sonunda geldi,
Bu kışın ilk karı düştü İstanbul a.
Hadi bakalım arap kızı
Çık cama...

12 Aralık 2009 Cumartesi

Obua


Reklamdan duymuşsunuzdur kendilerini.Anne çocuğunun çok yetenekli olduğunu anlatıyordu.Hem koşacak hem obua çalacaktı.Konunun anateması, ürünün abartılı özelliklere sahip olduğuydu.Çocuk da  abartı yetenekliydi ya hani.E peki obua da bu absürdlüğün üzerine uydurulmuş bir enstrüman mıydı? Yanıt: hayır.Reklamda ‘cooocuğum hem koşacak hem zurna çalacak’ deseydi,işte zurnanın zırt dediği yer orası olurdu.Çoğumuzun duymadığı bir zamanların ‘Nobran’ kelimesinde yaşadığımız gibi(Ah şu reklamlar olmasa ! ) reklamların öğretileridir bunlar.
Obua,zurnaya benzer bir alettir."Hautbois" şeklinde yazılan obua,haut ("yüksek") ve bois (ahşap nefesli çalgı) kelimelerinin birleşiminden doğmuş. Orkestrada,başlangıcı obua yapar üstelik.Çünkü La sesinin gerçek frekansını(440 Hertz) kusursuz olarak çıkarabilen bir enstrümandır.Obua ilk sesi verir,ona göre diğer enstrümanların akordu yapılır ve başlar müzik şöleni.Tabi bu seremoninin devam sebebi sadece geleneğe saygıdır.Tipi şekillerde görüldüğü gibi, ilki ebonit, diğer ikisi de, eski tarzdaki ahşap halini gösterir. Sesi nemenem şeymiş der merak ederseniz buyrun burdan bakın derim:  http://fizy.com/s/1ahm3o

7 Aralık 2009 Pazartesi

10.000'incimizin kupası



Blogumuzu 10.000'inci olarak tıklayan arkadaşımızın kupasını hazır ettik.Siz de bi görün diyerekten, blogumuza fotografını ekledik. Kahvesini,çayını içerken bizi hatırlasın,bizi ziyaret etsin, 20.000inci de olursa, yine hediye verelim istedik =}

5 Aralık 2009 Cumartesi

Sorunun cevabı


Dünkü soruya nedense kimse cevab veremedi. Neyse ben yazayım cevabı.

Her miktarı ödeyeceğimizden hepsine tek tek bakarak ilerleyelim;

1 altın - yeni kese (1. kesede 1 altın var)
2 altın - yeni kese (2. kesede 2 altın var)
3 altın - 1.kese + 2. kese
4 altın - yeni kese (3. kesede 4 altın var)
5 altın - 1. kese + 3. kese
6 altın - 2. kese + 3. kese
7 altın - 1. kese + 2. kese + 3. kese
8 altın - yeni kese(4. kesede 8 altın var)
9 altın - 1. kese + 4. kese
10 altın (2. kese + 4. kese)
*
*
*
*
15 altın 1.+2.+3.+4. keseler
16 altın - yeni kese(5. kesede altın var)


dikkat edilirse keselerdeki altın miktarlarındaki ilişki görülebilir:

1. kese 2^0 = 1 altın
2. kese 2^1 = 2 altın
3. kese 2^2 = 4 altın
4. kese 2^3 = 8 altın
5. kese 2^4 = 16 altın
*
*
*
9. kese 2^8 = 256 altın

ilk 9 kese de toplam 511 altınımız var 10. keseye de 1000-511 = 489 altın kalır.
Bu 10 kese ile tüccar hesap ne olursa olsun keseleri açmadan ödeme yapabilir.

4 Aralık 2009 Cuma

Bir zeka sorusu


Tüccarın biri size geliyor ve diyor ki ; benim 1000 altınım var. Sınırsız on tane de kesem var. Benim altınlarımı öyle şekilde yerleştir ki bu keselere, ben alışverişe gittiğimde hesap ne olursa olsun altınları keselerden çıkarmadan ödeme yapabileyim. Misal ; 156 altın tuttu hesap 6 tane 25 lik kesem 3 tane de 2 lik kesem varmış ve ben hesabı öyle ödemişim. Hadi bakalım cevabı yarın...

27 Kasım 2009 Cuma

Bayram Fizyolojisi


 Aldığımız bayram harçlıklarına sevindiğimiz yıllardı.Küçüklük yıllarımızdı yani o zamanlar. Uzaktaki akrabalar ziyaret edilir,bolca bir el öpme faslından geçilirdi. Bir de bizim yetişemediğimiz kartpostal yılları var tabi. Kartpostaldı,telefonla kutlamaydı derken olayı çığırından çıkardık, SMS olayına girdik.Neymiş efendim "..Bayramlar berekettir, umuttur, özlemdir. Yarınlar niyettir...." gibi mesajları, telefon rehberinde yer alan herkese göndermeye başladığımız çağ başladı.Hala süre gelen bu devrede, sağol senin de kutlu olsun desen de bu bahsi geçen kalıp mesajın bir daha alındığı durumlar bendeniz tarafından tecrübe edinilmiştir.Tabi beterin beteri varmış meğerse, sen misin cep telefonundan gelen kalıplaşmış mesajlara kızan! Al işte facebook da çıktı , elde avuçta kalan mertlik de tamamen bozuldu.Artık  'ne düşünüyorsun? ' kısmına ,"bayramınız kutlu olsun"u düşünüyorum yetisi de kazandık.Artık devamında daha ne görürüz kestiremiyor,el öpenleriniz çok olsun(!) diyor ve kaçıyorum =)

10 Kasım 2009 Salı

9 Kasım 2009 Pazartesi

Pfffv


Sabah kalk okula git. Sınavın varsa ayrı bi dert. 16 senedir okula gidiyorum-oha amma çok geldi birden-. Öğrenci olmak güzel şey ama sadece haftasonları. I hate mondays...

"Üşeniyorum öyleyse yarın"

Herkese iyi haftalar...

5 Kasım 2009 Perşembe

November Vth

Remember remember the fifth of november...

Günün anlam ve önemine binaen herkes geçsin ekran başına...

3 Kasım 2009 Salı

Misafir


Türk kültüründe yeri başkadır misafirin. Evlerde salon denmez de misafir odası denir mesela. Misafirperverlik başta gelir gelenek göreneklerde.

Ne yalan söyleyeyim ben hazzetmem misafirden. Çocukluktan beri hem de. Çocukken en büyük eğlencem haftasonları erken kalkıp çizgi film seyretmekti. Ama misafir gelince tv olan odada yatar ve kesinlikle benden çok sonra kalkardı. En büyük zevkim de yalan olurdu böylece. Büyüdük öğrenci olduk kendi evimize çıktık ama hala bela bana misafir. Öğrenci evinde kalanlar bilir. 3-4 arkadaş ortak çıkmışsanız evinizde her akşam mutlaka +1 birisi olur. Ki bu iyi ihtimaldir. Genelde 2 yi 3 ü rahat bulur. Çünkü birinin orda olduğunu duyan başkaları da gelir. Bunlar genelde yurtta kalan halinden memnun olmayan, sap, boşluktan canı sıkılan adamlardır. Yani ev sahipliğinden anlamazlar bu sebepten empati kuramazlar. Öyle olunca evin diğer sakinleri için işkence olurlar. Elleri boş gelirler, yerler içerler, yatıp uyumayı bilmezler, toplamak adetleri değildir. Genel düşünce yahu ayda yılda bir kere geliyorum arkadaşımın evine o kadar hukukumuz olsun. Ama bilmedikleri şey ; eve gelen tek "misafir" o değildir. Belki de bir önceki; o girmeden hemen önce çıkmıştır evden. Ayrıca tamam arkadaşının evine geliyorsun da o ev sadece arkadaşının değil ki. Neyse bir sinir yazdım bunu çünkü hakkaten sinirlendim.

Son olarak edebiyle adabıyla misafirlik yapacaklara her zaman kapımız açık. Ama burası yol geçen hanı değil. İnsan yaşıyor insan...

31 Ekim 2009 Cumartesi

MİMAR SİNAN


Zaman ile konuşmayı seven insan,Mimar Sinan.Geçmişle de gelecekle de, kıvrak zekasıyla muhabbettedir hep.Eserleri incelendiğinde,hep mesajlarla olduğunu görüp,Mimar Sinan’a bir kez daha hayranlık duymamak elde değil.Yaşadığı 98 yılda ,447 eser vermiş .Bunlardan birçoğu kendisinin ne kadar dolaşasa da vazgeçemediği yerde, pergelin sabit ayağı olarak gördüğü İstanbul’da yeralır.80 yaşında yaptığı ,ustalık eserim dediği Selimiye Camii’yse Edirne’dedir.Mimar Sinan’a hayranlığım işte bu kentte başlar benim.Şehrin her tarafından görülecek şekilde inşa edilen Selimiye,yapımında hala tartışmaları süren çok katlı integral hesaplamaları kullanılan devasal kubbenin ağırlık merkezinin yıllardır ayakta kalışı takdire şayandır.Hurafeleri akılda kalmış ‘Ters Lale’ camii içinde aranırken, birçok gizli mesaj gözden kaçabilme tehlikesine düşer.Mimar Sinan,kullandığı kapı,minare,şerefe sayılarıyla ,geçmişle konuşurken, birçok şeyi temsil ederek bir şiir yazar orada.Sesin her yere yayıldığı bir plan,sıcak suyun yeri ısıttı kanallar,yakılan kandillerin is yapmaması için hava akımından faydalanarak oluşturduğu odacıklar ve bu odacıklarda biriken is’lerin yine hat sanatında kullanılmak üzere mürekkep olarak toplandığı bir sistematikse cabasıdır.

Geleceğe de mesajlar bırakır Sinan.İstanbul’daki Süleymaniye Camii’nde uzmanlar bir kemerde hasar tespit ederler.Kemerin tadilat girişimleri sırasında,eserin sahibinden kullanıcı klavuzu(!) bulurlar ve şöyle der Sinan: `Bu notu bulduğunuza göre kemerlerden birinin kilit taşı aşındı ve nasıl değiştirileceğini bilmiyorsunuz. Her kim bu taşı eskidiğinde değiştirmek isterse eski taşın yerine takılacak yeni kilit taşının iki tarafından yağlı iple taşı bir taraftan sokup öteki taraftan çeksin ve sonra ipin dışarıda kalan kısımlarını kessin.`

Ve belki de Sinan ın en büyük eseri aşkını dile getirmeden asırlarca yaşatmasıdır. Rivayet odur ki Sinan, Kanuni nin kızı Mihrimah Sultana aşıktır. Ve onun adına-biri edirnekapıya diğeri üsküdar sahiline olmak üzere- 2 adet külliye inşa eder. Bu iki yapı öylesine muazzam bir şekilde inşa edilmiştir ki; ikisinin tam ortasında durup baktığınızda şafak vakti Mihrimah sultan camiinin minareleri arasından güneş doğarken , diğer tarafta Edirnekapı camiinin kubbesinin üstünden ay batar. Aynı şekilde gün bitiminde kubbenin üstünden güneş batarken , diğer camiinin minareleri arasından ay doğar. Yani yapılar gün içinde 2 kez olmak üzere ayı ve güneşi dile getirirler birlikte. Bunun aşkla ne ilgisi var diyebilirsiniz. Mihrimah ; ay ve güneş demektir. İşte Sinan, sevgilisinin adını asırlarca dile getirmeden bu şekilde yaşatmıştır...


26 Ekim 2009 Pazartesi

Hasret


"Bir de cana can katan o sevdan olmasa, ah bu hayat çekilmez..."

Dön be dünya, hızlı dön...

25 Ekim 2009 Pazar

How?


Futbol asla sadece futbol değildir ve 90 dk içinde oynanmaz. Bunun en somut kanıtıdır bu akşam. Bir takımın psikolojisi nasıl bozulur , bu gergin ortamda nasıl istenilen kıvama getirilir gösterdi fenerbahçe. Hala fair play için gidilsin hala sahada top oynanacak diye beklesin bizimkiler. 15 maçta 45 gol atan takımın ruh haline öyle bir işlersin ki 90 dk da 2 top çeviremez. Fiziksel olarak istediğin kadar hazırlan yetmiyor işte... Pazubandı takmakla da kaptan olunmaz ayhan efendi, sıktın artık bırak...

Tik...tak...


Şu saatlere biri dur demeli artık bence.Hani yaz uygulamasında kalıp,bir daha ileri geri oynamıycaktık.Al işte yine denge bozuldu.Akşam 17.30’da hava mı kararırmış! Hani bunun gezmesi, günbatımında oturup sahilde çay içmesi! Tamam yazın tasarruf yapıyoruz ne güzel ,ama bulunduğumuz koordinatlara göre,saatleri geri almak kışın pek akıl karı değil.Yaz uygulamasında kalınıp,bittabi kara devam edilebilir.Tabi uluslararası ticarette sorun yaşanır mı yaşanabilir.Götürüsü ne kadardır uzmanına hesaplatmak lazım gelir.Fakat saatlerinle oynamayan birçok ülkenin varlığını gözardı etmemek lazım. Çoğu şeyde yaptığımız gibi ,yine ülke koşullarına dikkat etmeyip,bu hadiseyi de alıp taklit ediyormuşuz gibi geliyor ya neyse...

Kötü reklam #2


Evet kötü reklamlar serimize devam ediyoruz-ne serisi be daha ikinci-. Beni deli eden başka bir reklam; Sütaş ayran. Hedef kitlesi olarak kimleri görüyorlar bilmiyorum ama çok yanlış yoldalar. Sorarım sizlere akşam olunca babasından "hanım bi ayran koy da içelim" cümlesini duyan var mı? Ya da "olm akşam ayranları kapıp geliyorum maçı seyrederiz" cümlesini kurmuş olan? Yahu ayran ne zaman içilir: gidersin kebapçıya , söylersin lahmacun pide kebap her ne canın çekerse-çekti yalnız-. Yanına da ayran söylersin. Sütaş taki ayranı her daim içilen bir içki gibi gösterme gayretini ben anlamıyorum bu yüzden. Yok efendim içiyorlar canlanıyorlar, yok efendim tribünler hep birden çalkalıyor. Bırakın kardeşim bırakın ya. Bir de maskot olarak inek koymuyorlar mı ? Sanki ayran direk inekten sağılıyor...

19 Ekim 2009 Pazartesi

Yerebatan'dan göğe yükselişler


Güzellik arzu edilesi birşey midir hep? Afrodit'e sorsak ya da yoldan geçen Ayşe teyzemize, evet yanıtını alırdık.Tabi şehirde gezdirmeye korkmaktansa, Lamborghini'nizin olmamasını tercih etmeniz gibi,Ayşe teyzemiz de yerine göre çirkinliğine duacı olabilir.Medusa'yı da bu katagoriye alabiliriz sanırım.Mitolojiye göre (insanoğlunun,"bakınız tanrılar yapıyor biz niye yapmayalım"a çevirdiği dallas dizisine göre yani ), çok güzel olan Medusa,Athena tarafından -eşi Poseidon, Medusa'ya aşık oldu diye- çok kötü hale çevrilmiş.Bu talihsizliğin bir simgesi de Yerebatan Sarnıcı'nda sergilenir.Medusa başlıkları biri ters biri yan yatık şekilde sütunların altında yer almaktadır.Yine bir rivayete göre, şehre Arap ordularının baskın yapacağı haberini alınır ve yapımı süren bu sarnıcı hızla bitirmek için varolan bu başlıklar kullanılır.Bense çok küçükken onların yukarıda biryerlerde olduğunu hayal eder,bir deprem sonrası yıkılıp,üstüne sütunla destek çıkıldığını zannederdim =} Velhasıl, Athena'nın çirkinleştirdiğini sandığı Medusa,Yerebatan'a ayrı bir güzellik katar.Suya hüznü akseder,kendiyle birlikte.Ve uğruna nice savaşların yapıldığı bu kent -kimi zaman Athenalaşsak da bu şehre- bir Medusa gibi sunuyor güzelliklerini önümüze birbir :

  Yerebatan Sarnıcı'nda, bu ay içinde gerçekleşecek olan etkinliklerden bihaber olun istemedim.

---21 Ekim-19:00--Kanun Resitali

---25 Ekim-19:00--Su gibi Aziz


---28 Ekim-19:00--Ãyan MusikiTopluluğu Sırr-i Yunus Konseri


---31 Ekim-19:00--Yerebatan Şiir Akşamı "Yannis Ritros"

Sıkı bağla da düşmeyelim yiğenim...


Aslında bu konuya daha önce değinmiştim burada. Ama yine ele almak istiyorum bu kez farklı bir açıdan. Mevzumuz toplu taşıma araçlarındaki yer verme olayı. Şahsi görüşümü belirttim. Ben her zaman yer vermekten yanayım. Ama şöyle bir durum varki artık yer vermeden önce tartıyorum karşıdakini. Misal bugün metrobüsün en arkasında oturuyorum.3 kişiyiz yanyana. Bir teyze bindi- ama ne teyze!- Enlemesine benim iki katım tarif etmek gerekirse. Bir teyzeye bir de oturduğum yere baktım. Sağımdaki ve solumdaki elemanların zarar görmeden teyzenin oturması mümkün değil. Hal böyle olunca hiç yeltenmedim. Bir ara yanımdaki çocuğa diyecektim teyzeye yer verelim diye. Ama şimdi ters cevap verir ben buna dalarım metrobüs filan karışır diye bu fikirden de vazgeçtim. Zaten 2 kişi kaldırıp tek kişi oturtmak insanların teyzeye gülmesine sebep olabilirdi. Ama şahsen orada teyzeye neden yer vermediğimi açıklamak isterdim. Ki yer vermedi deyyus diye içinden kötü düşünmesin...

Misal bazen de erkeklerin arasında otururken hanım gelince yer vermiyorum. Hırlısı var hırsızı var sapığı var tacizcisi var. Rahatsız ederler sonra ben pişman olurum diye vermiyorum yer. Varsın ayakta gitsin rahat rahat.

Kimi zaman da düşünüp taşınıp buna yer verilir dediğim kimse oturmak istemiyor. Yeri kabul etmiyor, ters gidemem ben diyor, şimdi incem diyor. Üstelemeden oturuyorum yerime ama kızıyorum çok. Otur işte ısıttık senin için demek istiyorum. Uyu ineceğin yerde uyandırırım demek istiyorum. Bu kişiler insanlara yer verme hevesimi kırıyor soğutuyorlar beni toplu taşımalardan.

Buraya kadar yazdık artık bağlamak istiyorum ; bu tür yerlerde yaşlıları gözetelim yerimizi verelim sıramızı verelim. Onlar da bizden bir hayır dualarını çok görmesinler ulen!

16 Ekim 2009 Cuma

Sevgilim bir günün...


Sevgilim, bir günün ortası şimdi
Taşıtlar hızla gelip geçiyor, her yer kalabalık,
Ben seni düşünüyorum bir bodrum kahvesinde
Uzat bana uzat ellerini
İzinli askerler görüyorum, kırıtarak yürüyen işçi kızlar
İstanbul her günkü yaşantısı içinde, uğultulu,
Güvercinler güneşten bir sessizliği biriktiriyor

Ben seni düşünüyorum seni
Hani tıpkı o ilk günlerdeki gibi
Kalbim diyorum kalbim
Daha dün tezgâhtan çıkmış bir su sayacı gibi
Aşkı anılar besliyor düşler kadar
Bu yüzden diyorum ki aşk eskidikçe aşktır
Sevgi eskidikçe sevgi.

Günümüz ekmeğimiz, türkümüz
Çoluğumuz çocuğumuz
Binalar yan yana yükselip gidiyor
Vapurların ağzı köpük içinde
Uzaklarda ne kapılar açılıyor
Tirenin biri bir istasyona varıyor
Ordan çıkıyor biri.

Her şey biliyor her şey
Sen biliyor musun bakalım
Seni nice sevdiğimi?
Üstüne titrrediğimi?

Geldiğimi?
Gittiğimi

Hadi!

-Cemal Süreya

13 Ekim 2009 Salı

Mısır gevreği


Sabahın köründe kalkıp okula gitme mecburiyetinin sonucu güne başlarken edilemeyen kahvaltıdır benim için. Uykudan çok o koyar. Gerekirse gider akşam erken yatarım ama akşam vakti kahvaltı edemem. Akşam yemeği olur o çünkü. Sonuç itibari ile aç bilaç okula gitmek bana koyuyordu. Bir kaç sabah ekmek arası peynir domates filan denedim ama hem yemesi uzun sürüyordu hem de hazırlaması. En son çare mısır gevreği diyerek gittim marketten aldım bir kutu corn flakes =)

Adamlar yapmış. Bir kaseye koyuyorsun üstüne de boca ediyorsun sütü hazır. 2 kaşıkta da bitirebiliyorsun. Her şey var içinde. 8 çeşit vitamin, kalsiyumlar, böyle bişiler... Ama gel gör tuzu yok tuzu. Bildiğin tuzsuz bir şey. Tuz mu eksem azcık üstüne diye düşündüm -yuh kıro!-. Peynir filan yesem belki dengeler tadını. Neyse şimdilik böyle idare edeceğiz gibi gözüküyor. Ayrıca tok tutar filan sandım ama alakası yok. 1 saate acıkıyorsun yine. Olmadı yarın sabah 2 kase yeriz ne olacak-çırçır ol da gör-...

11 Ekim 2009 Pazar

Nice senelere


Öylesine bir blog denemesi olarak başladığımız Faydanoz umuz dün itibari ile - evet kaçırdık dün çok işimiz vardı aklımızdan uçmuş , yeter vurmayın- 1. yaşını doldurmuş bulunmakta. Geçen sene ilk postumuz ile bir heyecan başladık. Yeri geldi susmadık yeri geldi bir ay yattık-lafa bak sanki para alıyoruz bu işten, alsak mı ki lan-. Başlangıçta bugünleri göreceğimiz aklımıza bile gelmezdi ama çok şükür kavuştuk. Sık güncellenmeyen blogların aksine bir senede 9.000 e yakın hit aldık. Hiç reklamsız sadece sağda solda gördüğümüz arkadaşlara söylediğimizi düşünürsek bu bizim için büyük bir rakam. Her neyse sadede geliyorum. 10.000. girişli takipçimizi ödüllendirelim dedik kuzu ile. Henüz hediye konusunda karar vermiş değiliz ama insanın gönlünü hoş tutacak bir şey olsun diyoruz. Sayaç da 10.000 yazısını screen alıp gönderen arkadaşımız bu hediyenin sahibi olacak-bi yardım edin memedalii beeeğğy-.Herkesi hasretle kucaklarım-yok yok hediye bu değil-...

7 Ekim 2009 Çarşamba

İzlenesi filmler

 
   ...bir anons,akabinde fener ışığının müsaade ettiği yere,2 saat sonra kaldırılmak suretiyle münasip olan uzuv yerleştirilir.Evet sinemadayız.Hoş bir keyiftir bunu arada bir yapmak.Velhasıl filmimiz aksiyon filmi felan değilse şayet,en keyif aldığım izleme türü evde olanıdır.Hadi gideyim film izleyeyim şeklinde size o an sunulan bir filmi izlemez,senin huyunu suyunu,beğeni tarzını bilen bir arkadaşın önerdiği filmi izlemiş olursun genellikle.Bi yan etkisi vardır ki,-umarım her bünyeye tezahür etmez benimki gibi- filmin yeraldığı cd/dvd,evde masanızın rafında,çekmecesinde,efendim bilgisayar belleğinin bir köşesinde durdukça durmaya pek bir elverişli olur.Bu gibi vakalarda filmi öneren arkadaşınızdan istenilen aralıkta ,elinizde izlenilesi bir film olduğunu hatırlatmaya kurdurmanız pek bi verimli yöntemdir,tavsiye edilir.
   Bu işlemden geçmiş ve bünyede beğeni oluşturmuş bikaç filmi sizle de paylaşmadan önce,
istanbullularımız için "filmekimi(17-25 ekim bakınız )" bilet satışlarının başladığını hatırlatmak isterim.


The Prestige                         Memento
Illusionist                              V for Vendetta
Amelie                                   Jeux d'enfants
Pleasantville                        Amores perros
Patch adams                       Requiem for a dream
A beautiful mind                Vozvrashcheniye(The Return)
Donnie darko                      Braveheart
Leon                                     The Lord of the Rings
Old Boy

4 Ekim 2009 Pazar

Bu ne perhiz...


Yüzde 65-70 lik topla oynama, kullanılan 10 tane korner, yenilen 3 gol. Bu nasıl iş bir kişi çıksın da anlatsın bana... Üstelik Galatasaray ın ikinci yarı kaleyi bulan şutu yok. Sistemden taviz vermeme adına 90 dakika tahammül edilen ve yenilginin bana göre en büyük sorumlusu bir futbolcu : Ayhan. Hala takımın her şeyiymiş gibi, bütün olay onda bitiyormuş gibi oynuyor. Devri çoktan kapandı.

Sistemi eğer doğru çarklarla kurarsanız tıkır tıkır işler. Ondan sonra da kim ne derse desin aldırmazsınız. Galatasaray ın iki tane ön liberosu da set oyunu oynamayı , topu ayağında tutup doğru yere pas vermeyi bilmiyor. Keita ya özendiklerinden midir nedir ikisi de topu aldığında kanatmışcasına yardıra yardıra rakip oyuncuların üstüne gidiyor. Sonrasında yenilen kontra ataklar. Bir bakıyoruz Servet karşı kalede Arda misali çalımlar atmaya çalışıyor. Seni ileri gönderiyorlar sadece hava topları için. Yaptığın şeye bak...

Rijkaard tamam taviz vermesin sistemden. Zaten ilk yarı biraz şans yardım etseydi farka gidebilirdi Galatasaray. Ama artık oyuncu tercihlerini doğru kullansın. Kewell ı , Elano değil de Ayhan ın yerine sokup Elano yu da Ayhan ın pozisyonunda oynatsa , hem sistem aynı kalacak hem de maçın çevrilme şansı artacaktı. Sonuç olarak iki haftada kaybedilen 5 puan , son üç maçta atılabilen 2 gol. Her şeyin telafisi mümkün...

27 Eylül 2009 Pazar

Ben de özledim ben de


Pazartesi kuzuyla açılıyor okulumuz. Yaz tatilinin - her ne kadar pek de tatil olmasa da- bir çırpıda geçip gitmesi sevindiriyor beni. Evet yanlış okumadınız sevindiriyor. "Manyak işte" diyen tespit insanları okumasınlar yazının devamını. -Bak bak nası da gidio eli çarpıya rezil!-. Bilmiyorum yazı nasıl değerlendirdiniz ama benimkisi sürekli bir ne yapacağını bilememe rezaleti ile geçti. Çünkü şöyle bir düşünüyorum; İş yok güç yok-hadi buna şükür edelim bu noktada. staj gösterdi ki sabah 9 akşam 6 olayı hiç bize göre değil-. Sabah uyanmak için bir sebep yok. Tatil işte deniz kum güneş diyebilirsiniz. Yahu çocuk muyuz cabala cubala yüzelim, manken miyiz sabah akşam güneşlenelim. Bir çekiciliği yok açıkçası. Eee elde avuçta da yok zaten gidelim güzel yerler görelim. Sonuçta elde kalan ne yapacağı konusunda fikir sahibi olmayan bunu yerine eline çuvalla vakit verilmiş bir garip. Öyle olunca bir şeye sardıramıyorsunuz bir türlü. Düzen olmuyor her şeyden önce. Her gün bir film izliyeyim diyorsunuz. İlk bi kaç film hadi güzel. Ama sonrası o kaliteyi yakalayamazsa ahanda bu aktivite de s.çtı. Düzensiz hayata geri dönüş. Bi sabah 10 da kalkıyorsun bi sabah 12 bi sabah kalkmıyorsun çünkü hiç yatmamışsın -u know what i mean ;)-. Ben bezmiştim bu düzensizlik karmaşasından.

Eee düzen geldi de dersleri de beraberinde getirdi. Rayına oturmuş bir hayatın verdiği hazzı bir çırpıda sildi değil mi dersler. Ne yazıkki çaresi yok. Tek söyleyebileceğim gülü seven dikenine katlanır. Düzeni sevelim ama monotonluğa çevirmeden...

25 Ağustos 2009 Salı

Kötü reklam


Reklamın iyisi kötüsü olmaz diye bir laf var. Kesinlikle katılmıyorum. Güzel reklam her zaman için ürünün popülaritesini arttırır. Zekice düşünülmüş bir reklam her zaman her yerde konuşulur. Ama ne yazıkki pazarlama konusunda iyi çalışılmamış reklamlar da çok. Misal Demet Akbağ ın oynadığı çorba reklamı. Bir çorba reklamında neden Demet hanım oynatılır ki? Aşçı mı kendisi? Ya da oynadığı karakter çorbayla özdeşleşmiş biri mi? Bu kıyafetler çekilince üstüne, daha bir çorbacı mı duruyor? Sebebini anlayabilmiş değilim. Öğrenci evinde yaşadığımdan hazır çorba sıklıkla tüketilen bir şey evde. Ama ne yalan söyleyeyim bu reklam benim bu ürünü almam için sebep değil. Zaten hedef kitle sen değilsin diyebilirsiniz de yani ev kadını tipi mi var şimdi bu reklamdaki karakterde? Hangi kadın yemek yapmadan saçlarını kuaförde yaptırır bir de yetmezmiş gibi o iğrenç şeyi kafasına geçirir. Yapmayın...

21 Ağustos 2009 Cuma

Bitmese de kalsak daha


----Bu bir maç yazısı değildir----

Akşam maç bittiğinde herkesin aklında aynı düşünce vardı; yahu oynayın biraz daha, beş dakka on dakka farketmez. Farkı neyse ödeyelim. Çünkü yetmemişti kimseye 90 dakika. Tamam rakip , "rakip" değildi ama yine de taraftar olarak biz istediğimizi almıştık. Ki Arda,Elano,Kewell,Keita dörtlüsünün ataklarını izlemek başka hangi takım taraftarına nasip olur ki?

Gollerden sonra klasikleşen gol marşı yerine , Keita da "Abdulkadir", Kewell da "Dady cool" şarkılarının çalınması da taraftarın neşesine neşe kattı. Sayın rejimiz(bunu da kullandım) diğer topçularımıza da böyle marşlar bulabilirse , Sami Yen bu sene her maç full çeker.

Son olarak dün akşamdan beri ağzımdan düşmeyen cümleyi söylemek istiyorum: Bu Keita insan değil...

18 Ağustos 2009 Salı

Kıssadan Hisse


Patates postunu yazarken aklıma geldi ;

Zamanında ormanın birinde yaşayan bir ayını tarlası varmış. Ama hiç kullanmazmış kimseye de kullandırtmazmış. Kullanmak isteyenlerden yetiştirdikleri ürünün yarısını almak istermiş. Tavşan bir gün yeni bir teklifle gelmiş ayıya. Demiş ki tarlaya ektiğim ürünün altı senin olsun üstü benim. Bu da yarısına tekabül eder ne dersin demiş. Ayı kabul etmiş. Tavşan o sene buğday ekmiş tarlaya. Hasat zamanı bütün başakları toplamış ayıya sapları bırakmış. Ayı bozulmuş bu işe.

Ertesi sene tavşan tekrar gelmiş tarla için. Ayı demiş bu sefer üstünü ben alacağım altı senin olsun. Tavşan eyvallah demiş. Bu sefer de patates ekmiş tavşan tarlaya. Hasat zamanı ayıya gidip şu saplarını topla da patateslerimi çıkar
ayım demiş. Ayı daha da sinirlenmiş bu işe.

Ertesi yıl tavşan tekrar çıkagelmiş. Ayı iki senenin tecrübesiyle demiş ki ; bu sefer altını da üstünü de ben alacağım. Tavşan bu teklifi de kabul etmiş. O sene de tarlaya mısır ekmiş. Hasat zamanı toplamış bütün mısırları. Ne kadar sap püskül varsa bırakmış allaaan ayısına...


Tavşan gibi doğru hamleler yaptıktan sonra her zaman kazançlı çıkmak mümkün olur bu hayatta... Kötü örnek alınmaz :

Yine mi patates


Replik en unutmadığım Yeşilçam sahnelerinden birisidir. Şaban tencerenin kapağını açar patatesi görür ve "yine mi patates" der. Gariban yemeği olarak nitelendirilmesi bence o zamana rastlar.

En kolay bulunan, binbir çeşit yemeği yapılan bir sebze patates. Hele ki öğrenci evlerinin vazgeçilmezidir. Misafire kahvaltı da patatesli yumurta yapılır. Akşam yemek hazırlamak zor gelince patates-ekmek yapılır. Sosisle beraber mükemmel ikililerden birini oluşturur -patso-. Çok da faydalıdır ayrıca. Şişlikleri indirir. Fazla tuzu çeker.

İlkokuldaki resim derslerinin en keyifli aparatıdır ayrıca. Fırçadan boya kaleminden kolaydır kullanması. Zaten babalar keser evde siz de getirip basarsınız.

Ekimi de kolaydır. Gömersiniz çıkar hiç bişeye gerek duymaz. Hatırlıyorum bir dönem patates patlaması yaşanmıştı ülkemizde. Dondurmasını bile yapmışlardır. Her köşe de bir kumpirci peyda oluvermişti. Yemek programlarında her gün patatesin ayrı bir şeklini yapıyorlardı. Sonuç olarak çok büyük bir nimet patates. Sakın ha hor görmeyin amaan patates işte diye.

28 Temmuz 2009 Salı

Güle Güle Kuzu


Pek sevgili Kuzumuz staj için İzmir de olacak ağustos ayı boyunca . Yazılarıyla -eğer yazarsa- artık Egenin incisinden seslenecek bize. Umarız bir kaç fotoğraf da ekler. Tabii ki dağ taş fotosu değil ...

18 Temmuz 2009 Cumartesi

"Erkek" adamın istediği...


- bir anlık, böyle sadece çok ender yakalanabilecek bir anda ve ölçüde farkedilmiş gülümseyişin yok mu...
- kendin olman...ben seviyorum diye "oley cimbom yha" şeklinde değil...ben seviyorum diye sarıya çevrilmiş saçlarınla değil; özünle gelmen...
- ilgini ne çok belli etmen ne de az...çok kaçanı da oynama; kolay lokmayı da...sadece her gün biraz daha yaklaşmama izin ver...
- benimle ilgilendiğini hissedeyim...ama bunaltmadan, yormadan, zorlamadan....mecburiyete döndürmeden...
- öyle güzel zaman aralıklarında at ki mesajlarını; bir sonrakini beklemekle, yeter artık daha fazla gelmesin demek arasındaki o ince noktada sürüneyim...
- zeki değilsen kasma, bir şeyi de bilme; belki zaten herkesin ukala olduğu bu dünyada saf ve katkısız kendi içeriğini diliyorumdur senden...
- anlamlı bak...mesajlı değil
- güzel kok...ten kokun da olur misler gibi yıkandıysan...
- bakımlı ol...güzel bişeyler giy ya da bişeyleri güzel giy...
- kadınsı ol...kadınsın sen...benim gibi küfür etme...sokakta yürürken sigara içme...bileklerin benimkilerden farklı kıvrılsın...
- insansın sen...öyle davran...ne yaparsan yap bir yanın insan kalsın...bi çocuğu öperken ya da beni yanağımdan; rujun bozulmasın diye çemçük yapma ağzını...varsın yanağımda kırmızı bi umursamazlık kalsın dudaklarından gelen...
- zengin ol...para değil be canım...külçe altın da değil dilediğim...güllüşün ağız dolusu olsun, mutluluğun, öfken, kıskançlığın, kavgan...ama basitleşmeden yap hepsini...dolu olmakla - dolmak farklı şeylerdir unutma...
- beni bişeylere inandır...belki de ihtiyacım olan tek şeydir o sırada yeni bir öğretiye bel bağlamak...yeniden dünüm değil; diriden dinim ol...

*Alıntıdır.Ama çakarım imzamı ben de altına...

17 Temmuz 2009 Cuma

çaput


Başkalarına aşık oluşlarını seyredişlerim...
O kadar çok çoğul eki var ki burda,
Bir ben tekil aralarında.
Başkalarına aşık oluşlarını seyredişlerim...
Doğmak gerekmiyormuş aslında
Güvercinin postacı olduğu çağlarda.
Tiyatrolar uluorta nasılsa.
Başkalarına aşık oluşlarını seyredişlerim...
Bu yüzden mevleviler döner mesela
Varamasalar da mevlaya,
Başkalarına, aşık olduklarını seyrettirir.
Ve kayıp gider zaman avuçlarımdan
Aklım da uymasın diye ona,
İki elim şakaklarımda,
Çok sabah ettim
Ben o sancılı çıkmazlarda...

3 Temmuz 2009 Cuma

Şişede balık olsam..


Hep güzelliklerine dışardan baktık.Gündoğuşunda, vapur sirenleriyle uyandırdık İstanbul'u.Eve dönüş yolunu bulamayalım diye,simit parçalarını martılara emanet ettik,Hansel ve Gratel'e inat.Ve şişede balık olduk,
yãre yaktığımız şarkıları denize akıttık demlenirken,"İstanbul'u sevmezse gönül, aşkı ne anlar"dı en nihayetinde...

8 Mayıs 2009 Cuma

Bulaşık yıkarken dikkat edilecek hususlar


Normal şartlarda böyle bir post kuzu ya yakışırdı ama artık ben de bu konuda uzman sayılabileceğim için kendim yazmak istedim. Herkesin ömrü hayatı boyunca ne kadar uğraşsa da kaçamayacağı bir iştir bulaşık yıkamak. Kimisine ölümüne zor gelir kimisi severek yapar kimisi ise para kazanır bu işten. Eğer siz de bulaşık yıkama konusunda zorluk yaşamak istemiyorsanız aşağıdaki tavsiyelere uymaya gayret gösterin efendim.

İlk olarak ekipmanlarımızı tanıyalım; bulaşık eldiveni bu işin olmazsa olmazıdır. Sakın ha sakın çıplak elle girişmeyin böyle bir işe. İkinci olarak bir mutfak önlüğü. Ne kadar dikkat ederseniz edin mutlak surette su üzerinize sıçrıyor tecrübeyle sabit.Sünger, bu işteki en önemli silahımız. Son olarak da tencereden büyük leğenden küçük plastik bir kap. Onunda bir adı vardır ama ben bilmiyorum.

Bulaşıkların kirletildikleri gün yıkanması büyük avantaj sağlar . Ama eğer vakit yok ise mutlaka lavaboda su içinde bekletilmeli, en azından ıslak olarak bırakılmalıdırlar. Kurursa ovala babam ovala. Sıcak su bu işin en önemli kısımlarından birisidir. Plastik kaba eldiveni eritmeyecek ve elimizi rahatsız etmeyecek kadar sıcak su doldurulur ve içinde deterjan boca edilir. Süngerle filan köpürtülür . İşte savaş alanımız burası olacak.

Aylar süren denemelerim sonucu en çabuk bitirme yollarından birinin önce köpükleyip sonra durulamak olduğunu farkettim. Aynı zamanda en temiz yollardan birisidir de. Yıkanacak olan nesne alınır, köpüklü suda sünger ile bir güzel ovulur ve tezgahın köşesine yerleştirilir. Hepsi bittikten sonra da gerisin geri durulanır.

Hepsi bittikten sonra plastik kabımızda temizlenir ve köşesine bırakılır. Eldivenler mutlaka dikkatli konmalıdır çünkü eğer içine su kaçarsa kuruması hem uzun sürer hem de bir dahaki yıkama sırasında cıvık cıvık sizi deli eder. Herkese kolay gelsin suyu dikkatli kullanmaya özen gösterin, malum yeni zamlar eşşek kadar fatura geliyor...

6 Mayıs 2009 Çarşamba

Avon kızı


Ben bu hatunu görmekten bıktım kardeşim.Göz var nizam var.Acaba avonun kullanıcı kitlesi ev hanımları oldugundan,'bu kızcağız da sizden biri'demeye mi getiriyorlar anlamadım.Her ay avon katoloğu yenilendikçe,tv reklamlarından,otobüs duraklarındaki bordlardan,katalogu burnuna burnuna tutan arkadaşlar yüzünden bu kadından bezmiş durumdayım, derdime bir çaree..

26 Nisan 2009 Pazar

Aya Yorgi


Büyükada'yı tepeden izleyen mabet,Aya Yorgi.İbadet edilen yerlerin gökyüzüne olabildiğince yakın olması,belki yaradana yakınlaşma,belki de çıkılan yolda çekilen cefanın kurban edilişi sebebiyledir.Ama hep gözden ıraktır.İnsanın içine dönmesinin kolay olduğu mekanlardadır.
23 nisanı fırsat bilip,gezmek için Büyükada'yı seçtiğimiz gün,hristiyanların bayramlarını kutlamak için Aya Yorgi'ye çıktıkları gün olduğunu öğreniyoruz.Çeşitli dilek yöntemleriyle(ağaca çaput bağlama,kiliseye çıkan yolda bir makaradan ip çözerek ve bu görevi konuşmadan yerine getirme vb..) edilen duaların kabul olacağına inandıkları günmüş.Biz de adayı tepeden seyretme ve beraberinde bu çoşkuyu yakından fotoğraf karelerine sığdırabilmek adına tutuyoruz Aya Yorgi'nin dik yokuşlu yolunu.Öyleki vapura yetişmek için belkide 25~30 dk süren yolu hızlı bir tempoyla 15dk da tamamlıyoruz.Kilise gözükür gözükmez,bizi 6~7 kişilik bir müzik grubuyla,karşısında "dua edilir" yazan dövizler ellerinde ve yarımyamalak türkçeleriyle dövizi tekrarlayan kişileri görüyoruz.Bir grup da "sizi seviyoruz" cümleciğiyle ilginç aksanını, broşurlerle sunuyor. Kiliseden koşar adımlarla yukarıdaki gibi kareler koparıp,güneşin bulutlar ardından çıkmaya başladığa sevinerek,vapura yetişmek için bir faytona atlayarak ada gezimizi sonlandırıyoruz.
Bulutlarla başladı gün.Dilekleri kabul olsun diye Aya Yorgi'ye ulaştı inananlar.Halbuki Güneşin açtığı her gün,dünyada gerçeği değil güzelliği arayanların bayramıydı.ve gün güneşli bitti.

11 Nisan 2009 Cumartesi

Kimseye etmem şikayet

Tek dörtlükten oluşan bir şarkı ama kuzu yla bütün gün dilimizden düşmemekte. Paylaşayım da şu sınav zamanı herkes heder olsun ...

29 Mart 2009 Pazar

Sonuna Geldik Hamdolsun



Şu seçim öncesinde yapılan gürültüye sinir olduğum kadar,dağıtılan broşürlere,oraya buraya asılan bayraklara hep içim gitmiştir.Nihayet bitiyor bugün.Sonuçların Vatana millete hayırlı olması umuduyla

21 Mart 2009 Cumartesi

Marankiness!


Ahmet Maranki ismini 20-25 yaşındakilerden duyan var mı pek emin değilim ama kendisi 30 yaş üstü insanlar için bir ilah sayılabilir. Ahmet Maranki doktorasını "sosyal siyaset çalışma ekonomisi endüstri ilişkileri" üzerine yapmış bir insan . Ayrıca Bakü de bitkilerle ilgili 3 aylık bir kursa katılmış. Gündüz kuşağındaki bir kaç kadın programına çıkarak öğütler veriyor. İşte efendim şunu yeyin, şunu kaynatın, şunu çiğneyin bilmem ne... İnanılmaz ama adam ne derse insanlar yapıyor. Aile büyüklerinin hepsi şu an Maranki diyeti içindeler. Ispanak, lahana, havuç, elma, rokka, turp vb bilimum sebzelerin suyunu çıkararak içiyorlar. Her gün ayrı bir bitki diyeti sunuyor Maranki de izleyenlerine.

Yalnız olayın boyutları şimdilerde değişmeye başladı. Marankinin popülaritesinin farkına varan sebzeciler de takip etmeye başladılar kendisini. O hafta hangi bitkiyi önerirse fiyatını yukarıya çekiyor çakallar. Halamdan duyduğum bir anekdotu aynen aktarıyorum; Pazarda sebze alınmaktadır. Rokkanın fiyatının geçen haftaya göre 2 katına çıktığı görülür. Pazarcıya soruyor. Bize de halden böyle satıyorlar cevabını alıyor. Sormadınız mı neden böylemiş diye diretince pazarcı bombayı patlatıyor: İlaç mı yapılacakmış neymiş o yüzden pahalıya veriyor namussuzlar...

Alternatif tıp sanırım 30-40 yaş arası için hobi gibi bir şey. Umarım Sn. Maranki nasıl bir potansiyele sahip olduğunun farkındadır. Yarın öbürgün bi tarafınızdan cevizi sokun güne tap taze başlayın derse hiç düşünmeden yapacak insan sayısı bir hayli fazla. Aman diyeyim...

20 Mart 2009 Cuma

The End!


Açık konuşmak gerekirse bu akşamdan sonra Galatasaray için sezon bitmiştir. 2 kulvarda şansı tükenen son kupa da işini zora sokan bir takım için bundan sonraki maçlar neredeyse formaliteye dönmüş durumda . Galatasaray ın olduğu yerde her zaman umut vardır ama biraz realist olmak gerek. Arda sı bezmiş, Lincoln ü küsmüş, defansı çökmüş, kalesi her zamankinden fazla gol görmüş bir takım için bundan sonra başarı beklemek biraz zor. Şampiyonluğun neden beklemeyeceğini daha önce söylemiştim. Sezon başında hoca seçiminde daha dikkatli davranılsaydı belki de Galatasaray şu an en parlak zamanını yaşıyor olabilirdi.

Lincoln e garezi olduğunu bilsek bile , Bülent hocanın böyle bir maçta onu sahadan almasının tek bir mazereti olabilir. "Ben bu kupayı istemiyorum arkadaş" demektir onun yaptığı. İstemez tabi var evinde nasıl olsa bir tane. Aynısını ne yapsın...

Son olarak bu kupada finali göremedik ama Bayan basket takımımız FIBA Eurocup da finale çıktı. Maçtan önce Işıl Alben in çektirdiği üçlü de görülmeye değerdi...

15 Mart 2009 Pazar

Sanki

-The Lion King-
-Güneşi Gördüm-
İki ayrı filmin afişinden kesitler. Tamam aynısı demiyorm ama... Sanki...

12 Mart 2009 Perşembe

Harry de bize benzedi


Bu akşamın en can alıcı hareketlerinden biri. Hakemin, Sabri'nin bir ikili mücadelede rakibini yerde bırakmasına faul çalması ve Kewell'ın "Hocam bu kadar boyla bu çocuk o adamı nasıl devirsin" serzenişi...

11 Mart 2009 Çarşamba

Fakebook

Facebook ta profilinize kim bakmış çok merak ediyorsanız bu yazıyı sonuna kadar okuyun. Öğrendikleriniz çok işinize yarayacak. Öncelikle o gruplar var ya ; hani profilinize kim bakmış, fotonuzu kim sağ tıklayıp bilgisayarınıza çekmiş, duvarınıza kim işeyip kaçmış tarzı merakları gideren gruplar... İşte onların alayı yalan dolan. Hiç bir şekilde Facebook un öyle bir hizmeti yok. Çünkü her üyenin o şekilde bilgilerini saklamak çok pahalıya patlar. Sadece günlük tutulsa bile 200 gb dan fazla yer tutar hepsi. Şahsen bunu defalarca belirtmeme rağmen yine de bana bu grupların davetini yollayanlar oluyor. Başlarda reddettim. Sonraki zamanlarda mesaj atarak uyardım. Şimdilerde ise bana o tarz davetler yollayanları direk siliyorum listemden.

Bahsettiğim o gruplar şart olarak her katılımcısından bütün arkadaş listesinin davet etmelerini böylelikle kimin baktığını görebileceklerini söylüyorlar. Böylelikle gruptaki insan sayısı artacak. Peki artınca ne olacak ? Cevabı şu ; bu tür grupların kurucuları üyelerinin profillerini görebilmekteler siz ne kadar gizlesenizde. Sonrasında bu şekilde edindikleri bilgileri de 3. şahıslara satarak para kazanmaktalar. Farketmeden kullanılıyorsunuz yani.

Son olarak "ama ben yine de bilmek istiyorum kim bakmış" diyenlere bir önerim var. Yazın kendi profil sayfanıza " Ey bu profili görüntüleyen kişi , altta gördüğün boşluğa adını yaz." ya da " Bunu yazan Muhsin, adını yaz da kim olduğunu bilsin..." tarzı söylemlerle siz de kim sizi gözetlemiş öğrenebilirsiniz...