31 Mart 2010 Çarşamba

Afakan


Bu dönem 8 ders aldım. 2 si işletme dersi bunların. Kalan 6 dersten 5 inin projesi var. 1 i hariç hiç birine başlamadım. 2 ayım var nasıl bitecek bilmiyorum. Ayrıca isterse 2 senem olsun birşey değişmez çünkü ben verdikleri projeleri yapacak kapasitede değilim ki. Hayır bu benim eksikliğim mi emin de değilim. Sınav sistemi rezalet , geçtim işte bütün verdikleri dersleri ama yapamam ben bu projeleri kesinlikle yardım almadan. Neden geçirdiniz arkadaşım beni öğretmeden? Bildiklerimin ne kadar olduğunu sınav kağıtlarından nasıl ölçtünüz de ben bilmeden geçtim? Ayrıca şöyle bir şey var sanki siz öğrettiniz de ben öğrenmedim. Kendi çabalarımla mı öğrenmem gerekiyordu? Öğrenim hayatımın hiç bir bölümünde okulun bana verdiklerinden başka ekstra bir şey ekleme isteği içerisinde olmadım. Hani vardır ya 1. sınıfa okumayı bilerek gelirler. Ya da o sene derste göreceğiniz bir şeyi arkadaşınız daha önce çalışıp öğrenmiştir. Hiç anlam veremem buna. Sıkıntılarımın başında bu geliyor. Çoğul eki kullanmamdan anlamışsınızdır sadece bununla sınırlı değil dertlerim...

Evimde bir adet "yiyici" diye tabir edilen kan emici ile yaşıyorum. Hani olur ya her sofranın , öğünün baş köşesine kurulurlar ancak ne hazırlanmasına ne toplanmasına bir katkıları olur. İşte ondan bir tane de benim evimde var. Gerçekten nasıl bir psikolojiye sahip ki hala baba evinde yaşadığı hissiyatını üzerinden atamamış. Arkasından toplayan ya da önüne yemek koyan bir adet görünmez cin mi var zannediyor. Öylesine tembel öylesine uyuşuk ki bütün malzemeler tezgahın üzerinde yer almasına rağmen hepsini tavaya atıp pişiremiyor. Beceriksizin en önde gideni. Ve bu adam üniversitede okuyor , 20 yaşında. Yarın öbürgün hayatta bir an yalnız kaldığında ne b.k yiyecek. Nasıl bir aile böyle çocuk yetiştirir. Gerçekten anlam veremediğim ve içimde dert olmuş bir konu da bu. Benim gibi pozitif yaşayan bir insanı , onu gördüğü anda dalma ateşiyle yanıp tutuşan bir agresife çevirdi. Az kaldı isyan edip dalacağım...

Ayrıca 2 aydır baba evine gidip annemi, babamı , kardeşimi göremedim. Biraz benim mallığım. Gayet müsait zamanlarım varken gitmek zor geldi . Şimdi senenin en sıkışık zamanında gidesim tuttu. Bu haftasonu için gitme planım vardı hatta geç de gelecektim ama sınav zamanlarını yine sonradan farkedip planları ertelemek zorunda kaldım. Neyse bulucaz bir boşluk elbet.

Bir de etrafımda çok uzun zamandır olan yani arkadaşlık ettiğim kişilerin artık bana hiç bir şekilde hitap etmediğini farkettim. Zaman onların yanında akmıyor sanki. Oturup 2 cümle muhabbet etmek için kendimi zorluyorum. Galiba artık yolları ayırmanın vakti gelmiş çünkü ben başka telden çalıyorum o başka. Uyum sağlayacak insanlar edinmemiz gerek. O yüzden kötü bir şey olmasın diye yavaş yavaş çekiliyorum kendi yoluma ve karşıma çıkacakları bekliyorum.

Bunları yazarken de bu çalıyordu : Train - hey soul sister...

29 Mart 2010 Pazartesi

The Men Who Stare at Goats


Fragmanını izledikten ve kadroyu(George Clooney,Ewan McGregor,Jeff Bridges ve Kevin Spacey) gördükten sonra büyük bir heyecanla izlemek istedim filmi. Zaten fragmanı yeterince komik film nasıldır acaba diye düşündüm. Filmden sonra büyük bir hayal kırıklığına uğradığımı söylemeliyim. Belki de izlediğim zamanla alakalıydı. Geçen akşamki rezaletten sonra belki moral olur diye koydum filmi ama nafile.

Şöyle özetleyeyim ; filmin bir konusu yok, hikayesi, kurgusu bişeysi yok. Bana öyle geliyor ki bunca kült filme imza atmış isimler toplanmış hadi o zaman geyiğine de bir film çevirelim demişler ve 2 günde halletmişler. Çünkü gerçekten garip bir film olmuş. Komedi yapmaya çalışmışlar ama bir kaç yer dışında ben pek gülmedim. Beyza nın da dediği gibi belki de Coen kardeşler yapsaymış daha komik olabilirmiş. Her neyse bu kadar usta oyuncunun böyle saçma bir yapım için bir araya gelmiş olmasını garipsedim. Ayrıca ne kadar tecrübeli oyuncular da olsa rolün üzerinde sırıtmadığı tek adam Clooney olmuş hakketen büyük oyuncu. 4 ü için de birer 1.5 puan veriyorum ve 6 tam puana ulaşıyor. Alkışlıyoruz...

ps: Gitmeyin sakın sinemasına evde izleyin verilmez bu filme para. Evet...

pss: Türkçeye de "özel kuvvetler" diye çevirmişler. Keçilere bakan adamlar ın nesini beğenmediler anlamam.

25 Mart 2010 Perşembe

Percy Jackson and the Olympians : Lightning Thief


Filmlerimize devam ediyoruz... Açıkçası bu film için fazla söyleyeceğim bir şey yok. Mitolojik öğelere biraz ilginiz varsa ve filmlerdeki mantıksız durumlara "amaaan film işte" diyebiliyorsanız yaklaşık iki saat boyunca eğlenebilirsiniz. Ama benim gibi bir kafa yapısına sahipseniz "yuh artık, ne kadar saçma " filan diye diye sonunu edersiniz filmin(Yeni Harry Potter dediler ama bunu ondan ayıran en büyük etken bu durum. fantastik ama harry de bu kadar saçmalamışlardı). Hayır mitolojik karakterlere ben de bayılırım ama koskoca Zeus "şimşeem çalındı sen mi çaldın" diye millete çıkışınca ben de garipsedim açıkçası. Dediğim gibi öylesine izlenecek bir film. Çok fazla mitolojik öğe,bilgi, karakter beklemeyin. Onun için Clash of the Titans ı bekliyorum. Puan verecek olursa 10 üzerinden 6 yı geçemez benim için. O 6 da Uma Thurman için ;)

23 Mart 2010 Salı

Cemre


İki gündür havanın maşallahı var İstanbulda. Bir güzel bir sıcak sormayın. Bendeki mallık alışkanlıktan her sabah çıkarken kalın montu giyip çıkıyorum sonra tabi pişman oluyorum. Herkes benim gibi mal değil tabi. Hele ki hanım arkadaşlarımız; kışın karın ortasında minicik etekler taylarla gezen insan dışı varlıklar bu havalarda onlardan da kurtuluyor bildiğin bir şey giymeyi unutmuşcasına vuruyor kendini dışarı. Cemrelerin ne durumda olduğunu bilmiyorum şu an için düştü mü düşmedi mi ama geçen dışarda arkadaş bu tiplerden birini görünce beni benden alan yorumu patlattı :"cemre çatala düştü adaşş".

bu yazıya fotoğraf ararken google images e "cemre" yazdım. şu hepsideki kız çıktı. hayır ne görmeyi bekliyorsam...

22 Mart 2010 Pazartesi

The Invention of Lying


Hiç yalan söylenmeyen hatta "yalan" diye bir kelimenin var olmadığı bir dünya düşünün. İşte hikaye öyle bir dünyada geçiyor. Herkesin aklından geçeni sakınmadan söylediği karşısındakinin duygularına önem vermediği bir zaman. Önemli icatlar nasıl ki mucitlerine büyük kazançlar getiriyorsa işte bu dünyada da yalan büyük bir icat sayılıyor. Hayatının her alanında başarısızlığa uğramış mucidimiz zor anında yalanı buluyor ve bunu yararına kullanıyor. İnce düşünülmüş bir hikaye bence. Özellikle içindeki diyaloglarda hep " gerçek mi bu?" " doğru mu söylüyorsun" tarzı sorgulamalar aradım ancak gerçekten kusursuz bir şekilde bu tarzda akla yalanı getirebilecek bir konuşma geçmedi. O yüzden diyaloglar dikkatle takip edilmeli. Özellikle bardaki konuşma sahnesi süper. Sonuç itibari ile güzel vakit geçirebileceğiniz bir film. Belki ingiliz aksanı kulağınızı tırmalayabilir tek dert o. Ha bir de Jennifer Garner ı hiç sevmem burada başrolde kendisi :m
Bir komedi filmi için bence 10 üzerinden 7.6 yı hakediyor.

17 Mart 2010 Çarşamba

Shutter Island


Yazmaya pek fırsatımız olmadığı belli oluyor sanırım. Yine de blog boş kalmasın bundan sonra buradan film yorumları da okuyacaksınız. İlk filmimiz Shutter Island.

Türünün korku/gerilim olduğunu görünce açıkcası biraz çekinerek izledim filmi. Pek aram yoktur çünkü korku filmleriyle. Hele başında "dını dını dını" diye gerilim müziği vermeye başladıklarında hakkaten gerildim =) Zindan adası deyince filmin adını, karanlık pis zindanlarda "ce ee" diye adamlar çıkacak sandım . Ama 10. dakikadan sonra hiç de öyle bir film olmadığını anladım. İnsanın aklını gerçekten zorlayan bir film. Diyalogları takip etmekte zorlanıyorsunuz. Hele kendinizi Ted(Di Caprio) 'in yerine koyduğunuz zaman kimin yalan söylediğini anlamak gerçekten zorlaşıyor. Leonardo abimiz de güzel oynamış. Bence bu film izlenir aga. 10 üzerinden 7.8 veririm bu filme.

1 Mart 2010 Pazartesi

Kötü reklam #4


Selocan fikri güzeldi. Peşinden recep ivedik ve tosunla güzel reklamlar da geldi. Ama bu kadar kötü reklamı ben yakıştıramadım Turkcell e . Bahsettiğim reklam Turkcell 3G reklamı. Hani bir selocan ve yaşlı alman bir dayının oynadığı. Açıkça olmadıkları bir yerdeler ve alman dayı bilgisayara bakıp bişiler diyor selocan da yaşasın diyor. Bir kere oraya bilgisayar ile kondukları belli hatta belki de tek çekimin arkasındaki planı değiştirip bir sürü reklam yapmışlardır . İkincisi alman dayı bilgisayarda ne görüyor nası hemen yorumluyor. Ayrıca selocanın telefonu bile yok neden seviniyor. Sonuç olarak Turkcell in çıkardığı en kötü reklamlardan biri olmuş. Yahu en azından şurda süper çekiyor derken o mekana gitseydiniz ulan!