30 Kasım 2008 Pazar

Bostan


"Futbol, 7 dönümlük arazide oynanan bir oyun sonuçta. Her tarafına koşmanız mümkün değil..."

28 Kasım 2008 Cuma

Umrumda değil...

Derdimi biliyorum ben
Değil öyle sevda mevda
Aşk meşk hiç değil
Bir kararsızlığa aşık olmuşum
O beni hiç sevmemiş
Umrumda mı?
İnan değil!
Derdimi biliyorum ben
Sana gelen yolların tıkalı olması değil
Telefonumun günlerdir çalmıyor olması değil
Beni umursamaman,aklından dahi geçmemem
İnan değil!
Derdimi biliyorum ben
Dondurmamın kayıp yere düşmesi değil
Yenisini alacak gücümün olmaması değil
Hiç bir yenisi sen gibi değil
Yalvar yakar sana ağlamak hiç değil
Gülümserken canım yanıyor ya
İnan değil!
Derdimi biliyorum ben
Seni özlemem değil
Beni özlememen değil
Sana artık anlatamayacak olmam...
Hiç değil,hiç biri değil!!
Derdim bir yamuk gülüşe tutkun olmaktır;
Seni bir daha göremeyecek olmak
İnan değil!!!

-
eline sağlık cho-

Ana gibi yar ...


Polat gibi evlat doğuran ananın , oğluna bulduğu gelinde ancak böyle bir şey olabilirdi zaten. Görücü usulüyle tanışan en mükemmel çift yahu daha ne olsun... Gerçi Polat kimleri eskitmedi ki şimdiye kadar vadide; Özgü Namal, Nefise Karatay... Hatice Şendil son olur umarım. 4 4 lük bir dizi oldu artık benim için, tadından yenmez...

Deli çoban

Kağıt üzerinde Süper ligin en iyi hücum hattına sahip takımı olan Galatasaray, son 4 maçta 2 gol atabildi sadece. Bu maçlarda 8 puan kaybetti. Sonuç itibariyle işler pek yolunda gitmiyor şu an için. Gazeteler adına günah keçisi belli; çoktan yolladılar Skibbe yi. Ülkenin en pahalı takımı olunca ilk hedef haliyle teknik adam oluyor. Ancak olay pek göründüğü gibi değil. Çünkü önceki haftalarda önüne gelene 4 sallayan kadro bu kadro. Rotasyon yok, cezalı yok, sakatlık yok. Taraftar desteği bile eskisinden daha fazla. Tüm bunlara rağmen istenilen sonuç alınamıyorsa demekki futbolcularda var bir noksan. Suçu hemen çobana atmak en kolayı. Futbolcular oynamıyorsa adam ne yapsın...

26 Kasım 2008 Çarşamba

Şeytan da bir melek ya hani...


İtiraf etmek gerekirse,bazen ben de hemcinslerimin katlanılmaz olduğunu düşünüyorum.Resmi görünce de,arka planda nefessiz kurulan cümleler ve doğruluğun %100 kabul edildiği direktif bir ses tonunu duyar gibi oldum.E bu kadar yorumu, erkekler böbürlenme kaynağı olarak da görmesinler.Ne de olsa çoğunun ilham kaynağı da yine kendileridir.

25 Kasım 2008 Salı

Bu ülkede yetkiler üzerine

Az çok hepimizin futbol izlemişliği vardır. Bunu biraz daha ileriye götürenler sevdiği takımı desteklemeye stadlara giderler. Burada amaç; hem hoş vakit geçirmek, hem tuttuğu takıma "yanınızdayız" mesajı vermek , hem de haftaiçinde üzerimizde biriken gerginliği bir nebze olsun atabilmektir. Evet biraz da stres atmaktır maça gitmek bir insan için bana göre. Bağırıp çağırmak, zıplayıp tepinmek stadlarda bir insan için en güzel stres atma yollarından birisidir. Ama gelin görün ki stadlara aynı şekilde stres atmak için gelen başka kimseler de var. Bunlar ne para verir bilet almak için, ne formasını atkısını kuşanır ne de omuz omuza tribünde marş söylerler. Ancak yine de bir şekilde stres atmaktır onlar için maça gelmek. Kimdir bu insanlar; devletimizin kolluk kuvveti polislerdir.

Haftasonundaki maça gitmek için komserine isim yazdıran bu insanların oraya gönderilme sebebi; "devletin verdiği yetkiyle" olası bir tatsızlık ya da taşkınlıkta ortalığı yatıştırmak ve gelen taraftarlara yardımcı olarak onların daha güvende maç izlemelerini sağlamaktır.Ancak yetki sahibi her insan bu ülkede "madem yetkim var neden kullanmayayım" mentalitesi ile hareket ettiğinden; bu psikolojiyle insanlar ellerinde bulunan gücü bir rahatlatma aracı olarak görmeye başlıyorlar.Efendi efendi maçını izlemeye gelen taraftara yardım ederek mi rahatlayacak memur kardeşlerimiz. Doğru olan şekli bu çünkü hizmet için gönderildiysen hizmet ettikçe işini yapmanın verdiği hazzı yaşaman lazım. Ancak kazın ayağı ne yazıkki öyle değil. Az buçuk tribünlerde bulunmuşluğunuz var ise bilirsiniz polisin stres atma yollarını . Neler yaptıklarını yazmak değil amacım ki televizyonlardan gazetelerde herkes biliyor. Bloglara bile defalarca konu olmuş bir durum bu.

Biz tribün insanları olarak polislerin artık maçlara gelmemesini istiyoruz eğer kendilerine karşı olan saygılarımızı yitirmelerini istemiyorlarsa. Elbette tamamen bu işten çıkmaları kötü niyetli insanlara fırsatlar çıkaracaktır. Bu yüzden sadece müdehalede bulunacak şekilde stadın çevresinde hazır bulunmaları bu tür olayları önleyecektir. Ancak aynı takımın 20 bin taraftarının geldiği ama hiç bir rakip taraftarın olmadığı bir maça otobüs otobüs polis yollanması durumun vehametini göstermektedir. Polis yakını sayesinde her maça bedava girme olaylarının artık yaşanmasını istemiyoruz. Stadın girişinde, turnikelerde ve hatta tribünde polislerin başımızda durmasını istemiyoruz. En çok da stres atmak amacıyla maça gelerek; henüz ilk maçına gelmiş heyecanlı taraftara yaptıkları kötü muamele ile onların heveslerini kırmalarını ve stadlardan soğutmalarını istemiyoruz. En azından rakip takım taraftarı polis yollamayın bari...

23 Kasım 2008 Pazar

Ne si "süper" bu ligin...

9 maçtan 5 inin "0-0" bittiği , deplasman takımları arasından sadece Bursaspor un gol atabildiği -hem de 3 tane- ama ona rağmen yenildiği , toplam da 12 golün olduğu , hem gol hem de futbol açısından berbat bir haftaydı 12. hafta. Milli takım olarak hafta içinde ne kadar göz doldursak da haftasonu kimse tatmin olmadı. Umarız haftaiçi tekrardan memnun edici oyunlar görürüz-sanki çok izledik şimdiye kadar-...

22 Kasım 2008 Cumartesi

Hepimiz Karaköy iskelesiyiz






Koca iskele battı. Bugün gördüm suyun içinde tepetaklak olmuştu. Şimdiden özledik...

Kısır Ankara


2 şampiyonluk adayı, 2 Ankara temsilcisi, 180 dakika, 4 kale, 56 futbolcu... Derler ya ; sıfıra sıfır elde var sıfır...

20 Kasım 2008 Perşembe

Nefret edilesi meslekler #4

Sanki sahte para veriyormuşçasına ; bir onluğu , iki beşlikle değiştirmeyen,utanmadan sıkılmadan yok diyen bütün esnaf, zanaatkar , kasiyer,işçi , işveren hepsinden nefret ediyorum. Bu seferki de böyle bir genelleme olsun. Çünkü bu .bneliği herkes yapabiliyor...

19 Kasım 2008 Çarşamba

Deli Kadir


"Feleğin kendisi bile bana kazık atamaz uleyn!"

"Kadın dediğin taktın mı koluna yakışacak, çarptın mı duvara yapışacak..."

Big Fish

Çok film izleyen ama bunların sadece çok azını beğenen biri olduğumdan ötürü pek fazla film tavsiye etmem. Ama bu filmi izlemezseniz olmaz. Gidip "The Godfather" -ki Godfather II, bir numaramdır- ya da "Babam ve Oğlum" u önerecek değilim tabii ki onlar herkesin bildiği filmler.

Bahsetmek istediğim film başlıktan da anlaşılacağı gibi "Big Fish". "The Corpse Bride" ın yönetmeni , ki o animasyon filmi de çok güzeldir, Tim Burton imzalı 2003 yapımı bir film. Çok duygusal ama inanılmaz eğlenceli ,rengarenk bir film. Danny Elfman tarafından hazırlanan müzikleri de inanılmaz zevkli. İzledikten sonra da bulup dinleyin bir şekilde soundtrack i. Keyifli bir 2 saat geçirmek isteyen herkese tavsiyemdir...

Bir de başroldeki adamı Türker İnanoğlu na çok benzettim. Benziyor ama...

Oldu mu şimdi?


Yukarıda gördüğünüz bir Peta afişi. Jenna ablamız şöyle diyor;

"Sometimes too much sex can be a bad thing."

Şimdi sen onca başrolden sonra böyle bir şey diyorsun insanlar sana ne kadar inanır? Ayrıca verdiğin bu pozdan sonra erkek milleti nasıl olurda bahsettiğin şeyden soğur. Önce bi sen kendini uydur buna canına yandığım.

17 Kasım 2008 Pazartesi

Adil paylaşım


Kurban bayramı yaklaşıyor. Herkesin kurban derdi başka, kesmek daha doğrusu yemek istediği hayvan başka. Bir başka dert de "danaya girenler" arasında. Hayvan kesilir de etler dağıtılırken herkes gözünün kestiği parçayı almak ister. Sonuç olarak hassas kantar kullanmıyor millet. Bir torbaya fazla bir torbaya az gelebilme ihtimali mevcut. Her neyse buna çok güzel bir yöntem öneriyorum. Bütün etler poşetlere doldurulduktan sonra yan yana dizilir. O anda grubun içinden birisi rastgele seçilerek poşetlere arkası döndürülür. Sonra başka bir grup üyesi de poşetlerin başına geçer ve kafasına göre bir poşeti tutarak arkası dönük olana seslenir:"bu kimin?". Cevap olarak gruptan birisinin ismini sallar ve o poşet onundur artık. Bu şekilde poşetler bitene kadar devam eder. Hiç bir şekilde şike ya da adam kayırma olamayacağından süper adil bir paylaştırma yöntemidir bu. Telif hakkı filan yok herkes kullanabilir...

15 Kasım 2008 Cumartesi

Nefret edilesi meslekler #3


Öncelikle belirteyim ; benim için 2 saatten fazla süren bütün seyahatler "uzun yol " statüsüne girer ve hepsinden nefret ederim. Yani bu meslek grubunun benim nefretimden kaçabilme şansı ne yazıkki yok. Kimdir efendim bunlar; otobüs şoförleri , muavinler daha genel olarak sınıflandırırsak bilimum otobüs şirketleri.
Bu insanlar görevlerinin sizi otobüse bindirdiklerinde bittiğini düşünürler. Size bilet aldırmak için kırk takla atarlar , aldıktan sonra ne halin varsa gör. Yani artık bizim oldun bir nevi seni kafaladık sıra diğer müşterilerde. Hal böyle olunca yolculuk sırasında herhangi bir hizmet beklemek saçma oluyor. Yapıyorlarsa bir tur kek dağıtırlar bir tur da kola haydi selametle.
Bir de bunların tekel yaptıkları yollar var. Tek şirket ya da tek otobüs oluyorlar. Böylece o yolların kralı olup istedikleri gibi direksiyon sallıyorlar. Fiyatları keyiflerine göre zamlıyorlar, istedikleri saatte otobüsü kaldırıyorlar, yoldan birisini daha "kafalarız" diye tıngır tıngır gidiyorlar. Gerçekten çok sinir bozucu koca otobüsü dolmuş misali kullanmaları. Gerçi suç biraz da biz de. Yola çıkıp da otobüse el sallarız dursun diye, durmayınca etmediğimiz küfür kalmaz.
Muavinlerini de nerden buluyorlarsa genelde arıza tipler oluyor. Uzun yollardan nefret etme sebeplerimden biri de uyku tutmuyor olması. Çok isterim ama bir türlü uyuyamam. Bir defasında tam daldım uykuya biri geldi dürttü; muavin efendi kahve ister miyim diye soruyor. Kahve uyutmaz derler alın size ispatı. Daha beteri olamaz mı? Olur; yine zar zor dalınan bir uyku sırasında muavin geliyor bu sefer önümde yarısı içilmiş kahveyi gösteriyor;"içmeyeceksen alayım". Olur mu canım kahve içerken uyku molası en sevdiğim olaydır benim...
Sonuç olarak siz , siz olun tren ya da gemi ile çok daha ucuza gideceğiniz bir yer için sakın ola otobüsü tercih etmeyin. Hayır bu işi düzgün yapanları yok mu? Var ama onlarda değerlerini bildikleri için tuzlu biraz. Parasıyla değil mi kardeşim giderim diyorsanız eğer, madem o kadar paran var al arabanı ak istediğin yere...

Onlar bir zamanlar favori olandı


Eskiden, cep telefonu olan büyüklerimden ısrarla vermesini istediğim cep telefonlarıydılar.Çünkü içlerinde “yılan oyununu” barındırırlardı.Birkaç gün öncesi de yolda gelirken yanımda oturan orta yaş üzeri beyefendiden şu sesler geliyordu : “cırırk cırırk”.Evet bu yıllar öncesinde kalmış yılanın noktaları toplarken çıkardığı unuttuğumuz sesiydi.Yukarıdaki resim de benim kullandığım ilk telefondur.Modelini anımsamamaktan ötürü, googleda yaşadığım arama çabalarımı tahmin edersiniz.Yeni model gibi kataloglardan bulunamıyor,kaldı ki resmini bulmam bile bir mucize gibi geldi bana.Yeni teknolojideki gibi, öyle telefonu çevrince görüntü kaymıyordu da,bazen ekranın yarısı gözükmediği oluyordu :) Rengin kendisinden çok uzak bu modellerde, bi özellik de şarkı niyetine yüklediğimiz garip melodilerdi.Şimdi bağdaştırabiliyorum ,’fear of the dark ’ melodisi çaldığında neden garip bi heyecanla hala yakınlarımdan hatır soracak o sıcaklığı beklediğimi…

13 Kasım 2008 Perşembe

Dua'ndır hep


Geçiyor işte zaman,
Yapmak istediklerin, yaptıklarınla boy ölçüşürken,
Her gün koşturuyorsun bu koca kentin kucağında,
Bin bir rengiyle,kollarındaki sana bakıyor,
Sıkıntı basıyor sarıldığı zamanlarda
Ve zamanları hızlı akıp gidiyor bu şehrin...

KKTC Futbol Ligi

Yavru vatanımızda da futbol oynanıyor düşük bir seviyede de olsa. Ancak FIFA ve UEFA tarafından tanınmadığı için hiç bir uluslararası organizasyonda boy gösteremiyorlar . Buna rağmen futbol tabiki yasak değil. 1955 ten beri bir ligleri var. KKTC Futbol Ligi ülkenin en üst düzey ligi. 14 takım mevcut. Bunlar ; Magusa Türk Gücü,Yeni Boğazici ,Cihangir, Türkmenköy, Binatli, Alsancak Yeşilova, Çetinkaya,Bostancı Bağcıl,Tatlısu,Gönyeli ,Türk Ocağı,Ozanköy,Küçük Kaymaklı, Lapta. Bu takımlardan Çetinkaya'nın 12 şampiyonluğu var.*-Deniz beye teşekkürler-

Aynı adanın bir diğer ülkesi olan Kıbrıs Rum Kesimi bir Avrupa Birliği ülkesi. Futbolundaki gelişmeyi bu sene Anorthosis ile CL de izliyoruz. Tek takımımız olan Fenerbahçe den fazla puanları var. Aynı karada olup da yabancı ülkenin bu kadar ilerde olması aslında benim canımı sıkıyor. Hiç bir şey yapmadan onlardan gelişmelerini beklemek biraz işin kolayına kaçmak bence. Futbol federasyonumuzun bu konuda herhangi bir planı ya da girişimi var mı şahsen benim bir bilgim yok. Sanırım sportif olarak tek eylemimiz Formula 1 kupasını KKTC Cumhurbaşkanı na verdirmek oldu sanırım.

Peki ne olabilir? Bu benim kendi fikrim; KKTC Futbol Liginden en üst sırada yer alan 2 takım bizim ligimize katılır. Bir sezon boyunca fikstür e dahil edilir. Sezon sonunda bu iki takımdan alt sırada kalan,KKTC Futbol liginin şampiyonu ile yer değiştirir. Diğeri bizimle devam eder. Bu sayede hem ligimizin takım sayısı 20 ye yükseltilmiş olur ,ki sürekli Avrupa'nın en büyük 6. ligiyiz diyoruz ama hala 18 takım var, hem de KKTC ile futbol kültürümüz kaynaşarak oradaki yetenekli futbolcuları izleme fırsatı yakalarız. Ayrıca sanmıyorum takımlar için Kıbrıs a deplasmana gitmek, Antep e gitmekten zor olsun. Gerekirse Kıbrıs takımlarının konaklama ücretleri de ev sahibi takım tarafından karşılanır.

Tabii ki bunların hepsi kabataslak fikirler. Ayrıntılar niyetten sonra belirlenir her şekliyle. Bu gelişme bizim için de güzel olmaz mı? Kıbrıs deplasmanları ne kadar eğlenceli geçer düşünsenize; Akşam üstü maç, gece casinolar ve gecenin finali(isteğe bağlı tabii ki) Strip Club!

Bir garip maç öyküsü


Geçen sezonun son haftası. Kombine olmadığından maçlara bilet alarak gidiyorum mecburi. Her maça kör topal biletixin sitesinden bir şekilde bilet alınıyor. Hatta içerde sondan bir önceki maç olan Fener maçına bilgisayar başında 2.5 saat geçirilerek bilet alınıyor. Ancak kısmet işte şampiyonluk maçı olan son Oftaşspor maçına bilet ayarlanamıyor. Karaborsa zaten uçmuş vaziyette. Tribün arkadaşının aynı gün nişanı(!) olduğundan maça yalnız gitmek zorundayım ve aynı gün bir de vizem var. Daha sonra İzmir den maça gelen bir arkadaş olduğunu öğreniyorum ve bir biletle iki kişi zorlarız diye düşünerek maça gitmeye karar veriyorum. Karar veriyorum saçma oldu çünkü maça kesinlikle gitmek zorundayım bir sezon bunu bekledim. Neyse sınav kör topal yapılıyor ve ilk otobüsle stada gidiyorum. Hemen biletli arkadaşı buluyorum. Önce üst araması için bir sıra var ve o bile inanılmaz kalabalık. Polisleri geçiyorum ve Yeni açık alt kapısının sırasına giriyoruz. Yarım saatlik bir beklemeden sonra turnikeye varıyoruz ancak korktuğum başıma geliyor ve arkadaş girerken ben gerisin geri dönüyorum.(bkz: Nefret edilesi meslekler)

Saat 17.00 ve maça 2 saat var. Beklemekten başka yapacak bir şeyim yok. Yine de üst aramasını atlattığımdan Yeni açık-Numaralı-Eski açık kapılara arasında geziyorum. Takım otobüsleri geliyor. Onları karşılıyorum numaralı girişi önünde. Arkasından bir kaldırımda oturuyorum tam protokol girişinin karşısında. Ne kadar Galatasaraylı ünlü varsa hepsi geliyor. Ali Kırca,Mehmet Aslan,Birand ve daha niceleri şu anda aklıma gelmeyen. Eski başkanlar bile geliyorlar sıra sıra Mercedes leri ile. Hepsi giriyor içeri ben hala dışardayım , bekliyorum. Polisler yakınlarını sokuyorlar içeri, yönetici tanığı olanlar elinde bir kaç bilet dışardaki yakınlarını içeri almaya çalışıyorlar. Bana dokunan yok hepsini kenardan izliyorum. Ara sıra geziyorum kapıları bir fırsat yakalarım diye. Geçerken de laf olsun muhabbet ediyorum görevli çevik kuvvet ile. Bir saat kala benim gibi bir adamla tanışıyorum. Bilet geliyormuş ona . Bir de fazladan varmış. Hayrına sana vereceğim diyor gel bekleyelim. Beni bir heyecan sarıyor adam nereye gitse peşindeyim. 15-20 dk bu şekilde gezerken adam bir den tuvalete gidiyorum diyor ve sonrası sırra kadem. Çare yok yine gezmeye başlıyorum. Maçın başlamasına 15 dk kala artık kapılarda sıra filan yok. Polisler yelek giydirerek yakınlarını sokuyorlar içeri. Ben de dolaşıyorum birer birer ama sonuç yok. Nuh diyorlar almıyorlar içeri. Yahu diyorum "bilet vardı da biz mi almadık beleşçi muamelesi yapmayın!". Nafile... Tekrar çevik kuvvek ile muhabbet. Maçın başladığını seslerden anlıyorum. Tekrar dönüyorum kapıları. Bir tanesini görüyorum sıra sıra alıyor insanları içeri . Tam ben gelince kapatıyor ve yine avuç yalama seansları. Sonuç yok. Madem öyle maç bitene kadar beklerim ben de diyerek polislerin yanına gidiyorum ama asıl amacım polislerden yardım istemek. Bir tanesi tek başına duruyor. Gidip diyorum "yap bir abilik bea!". "Kardeşim gelse böyle bir şey yapmam ısrar etme" diyor. Burada da sonuç yok. Ama muhabbete devam. Derken başka bir polis daha geliyor ve 3 lü olarak devam ediyoruz muhabbete. Ben sürekli bir şekilde lafı stada girmeye getiriyorum ama ikisi de yanaşmıyor. Maç başlayalı 20 dk olmuş. Hiç gol sesi gelmediğinden seviniyorum daha gol olmadı diye. Sonunda birisi ısrarlarıma dayanamıyor ve verdiğim bilgilerin doğru olup olmadığını test etmek için kimlik istiyor. "Tekirdağlı mısın?"-"evet","Macırlık da var mı?"-"Olmaz mı !". "Gel o zaman " diyerek tutup kolumdan bir kapıya götürüyor. Beleş girmeye çalışanlar önüne yığılmış. Varıyoruz kapıya kardeşim diyor benim için ve sokması için ricada bulunuyor. Güvenlikçi kabul etmiyor olmaz diyor. Tekrar rica ediyor ama yine izin vermiyor. Bu sırada arkadan diğer polis geliyor. Onda daha bir kıdemli tipi var. Geliyor kapıya ve aç diyor. Güvenlikçi ikiletmeden açıyor. Tutuyor kolumdan giriyoruz içeriye. Hadi iyi seyirler diyerek salıveriyor beni...

Nerede miyim? Numaralı alt. Futbolcu yakınlarının seyir mekanı. Bir varıyorum tribüne inanılmaz kalabalık. Ne kadar çok beleşçi varmış. İlk yarıyı deyim yerindeyse domalarak izliyorum. Ama Hakan Balta'nın golünü canlı olarak görüyorum. Devre arasında aşağıdaki sigara tiryakilerinin(fools) yukarı çıkmasıyla biz de aşağı doğru kayıyoruz. Sahanın hemen kenarındayım. 2. yarı karşımızdaki kalede Oftaş kalecisi Recep var. Bir bağırıyorum "Receeep " diye. Kaleci duymuyor ama bütün numaralı alt hatta Yeni açığın bize yakın kısmı bana bakıp gülüyor. Song geçiyor soyunma odasına giderken herkes sesleniyor ama dönmüyor bize. Yine bana iş düşüyor , böğürüyorum "Sooong!" diye. Bakıyor bizim tarafa ve yanaşıp imza dağıtıyor. Maç bitiyor etrafta bir rahatlama. Kalabalık seyrekleşiyor. Ben de o hengamede bir arkadaş buluyorum kendime rast gele. Sıkışıklık yüzünden maçı beraber izlemişiz. Sıyrıla sıyrıla Şeref tribününün beyaz korkuluklarına kadar gidiyoruz. Ordaki güvenlikçinin bir anlık dalgınlığından faydalanıp atlıyoruz ardına. Şeref tribünündeyim. Bir kaç metre sağımda protokol ve bütün celebrity tayfası orada. Kupa töreni için açım pek iyi değil ama şampiyonluk kutlamalarını en güzel yerden izliyorum. Kimse sahaya girmesin diye anons yapılıyor. Futbolcuların kutlamaları bitene kadar kimse atlamıyor sahaya. Aslanlar soyunma odalarına dönünce bu sefer saha bizim. Tribünler akıyor. Herkes orada; yatıp fotoğraf çektirenler , çimleri yolup ceplerine dolduranlar. Telefonumun şarjı bittiğinden tek bir foto bile çekemiyorum. Ama o anki maç arkadaşım çekiyor birlikte fotolarımızı. Stadtan çıkınca bir bakıyoruz ki gideceğimiz yerler de hemen hemen aynı. Kutlamayı yapıp beraber dönüyoruz. Dolmuştan inince tanışıyoruz ancak. Tekrar görüşürüz inşallah diyerek ayrılıyoruz ama hala gerçekleşmedi bu dilek. Her neyse; müthiş bir yorgunlukla giriyorum yatağa. Yorgun ama istediğini elde etmiş biri olarak... Impossible is Nothing!

Fil toplumu


Afrika da bir doğal parkta garip bir şekilde gergedan cesetleri bulunuyor. Ortada sağlam bir ceset olduğundan bunun bir yırtıcının işi olmadığı anlaşılıyor. Arkasından katil bulunuyor; bölgede yaşayan genç filler. Katil fillerin ortak özelliği araştırıldığında hepsinin yetim olduğu ortaya çıkıyor. Fil uzmanları , ebeveynleri genç yaşta ölen bu fillerin gerekli eğitimi almadıklarını ve bu yüzden böyle agresif davrandıklarını söylüyorlar. Gergedan ölümlerini sonlandırmak için genç filleri öldürmeye başlıyorlar ancak bu onları daha da agresif yapıyor. Bunun üzerine uzmanlar başka bir yol düşünüyorlar ve çözüm olarak olgun filleri bölgeye getirme kararı alıyorlar. Yetişkin filler gelir gelmez kontrolü ele alıyor ve katil filler duruluyor. Acaba bizim toplumumuzdaki bazı sapkınlıklar da bu yüzden çıkmış olabilir mi? Aile hayatı, yetişkin ahlakı görmemiş çocuklardan sağlıklı bireyler olmalarını beklemek abes olmaz mı?

12 Kasım 2008 Çarşamba

N'oldu, Nerede?


Her gün,daha gözümüzü açamadan yoluna düştüğümüz iş,okul telaşesine giderken hani şu elimize tutuşturulan gazetenin akıbetinden haberdar olan var mı?Bazılarında görüyorum hala tek tük,acaba ücretli mi satılmaya başlandı ya da bi yerde ücretsiz halde yatıp alınmayı mı bekliyorlar?Şahsen durumdan müteessir olduğum söylenemez,çünkü İstanbul gibi, bir yere ulaşmak için çok mesafe katettiğin bir şehirde,değiştirdiğin her vesait sonrası uzatılan gazeteye red cevabını vermek pek kolay iş değil.Hem vaktinden gidiyordu,hem de orda günlüğünü çıkaran insanların işine katkıda bulunmuyor havasına sokuluyordun ister istemez.Neyse benim ki sadece merak.Haberdar olan var mı diye bi yoklamak istedim.

Amatör kazalar


Hayatta en çok güldüğüm şeylerden biridir amatör kazalar. Sakınmak lazım, gülmemek lazım ama olmuyor ki ...

Burdan

Yok artık Ali Sami!


Öncelikle şu haberi okumanızı istiyorum. Bahsi geçen haberde bir diyalog çok fena ilgimi çekti:
"ÜSTÜNEL: (Yıldırım’ın kulağına eğilerek) “Onu gece evinden alır, döverim.”"

Acaba nasıl oluyorda protokolde geçen bir konuşmanın kulağa fısıldanan kısmını öğreniyorlar? Haldun Üstünel mi söylüyor yoksa Aziz Yıldırım mı? İkisinin de böyle bir şey yapmayacağı açık. Peki nedir bu haber? Bol keseden sallamak değil mi? Rezalet değil mi bu! Hiç mi utanma yok bu insanlarda... Haberin hangi gazetenin haberi olduğuna dikkat edin ve bulabildiğiniz bu maç ile ilgili diğer haberleri de okuyun. Ortak nokta nedir anlayabilecek misiniz bakalım...

Son olarak şu konuşmada mantıksız bir durum gözünüze çarpmıyor mu? Hangi insan hasmına , onun hakkındaki planını ilan eder ki? Böyle bir konuşmayı bir yöneticinin yapabileceğine inanıyor musunuz? Biraz destekli sallayın bari de inandırıcı olsun. Tabi amaç inandırmak değil ortalığı karıştırmak olunca o kadar gerekmiyor..

11 Kasım 2008 Salı

Sultan Selim


Küpesine takılanlar için; Yavuz, Mısır'ı fethettikten sonra Mekke'de dolaşırken kulaklarında küpeli erkekler görür ve sebebini sorar. Onların köle olduklarını ve küpenin de bir kölelik alameti olduğunu söylerler. Bunun üzerine "Ben de Allah'ın kölesiyim" diyerek sol kulağına bir küpe taktırır...

Yine bir gün Kur'an da "Süleyman" suresini okurken kendisine bir oğlu olduğu haberi verilir. Kafasını rahleden kaldırır " Adını Süleyman koydum" der ve okumaya devam eder. Ömrü boyunca Avrupalı kralların üzengisini öpmek için sıraya girdikleri "Muhteşem" Süleyman'ın isminin sırrı budur...

Cosby ailesi


İstemeden bir bölümünü izleme gafletinde bulundum. Çok şükür yetişememişim bu diziye. Gayet o zamanların tarzını yansıtıyor. Ne kadar zevksizmiş yahu insanlar. Yine de zevkler ve renkler tartışılmaz. Cosby ler de ayrı bir renk katmışlar ekranlara...

10 Kasım 2008 Pazartesi

Kasımlar sizin olsun Mayıslar bizim...

9 Kasım
6 Kasım
17 Mayıs 2000
14 Mayıs 2006
11 Mayıs 2005

Dersimiz hakemlik


Scapula kardeşim gayet güzel göstermiş neyin ne olduğunu;

Burdan

İnanç meselesi

Öncelikle bu sonuç eminim herkese sürpriz olmuştur. Çünkü internette yer alan hemen hemen bütün anketlerin sonucu ibreyi Galatasaray dan yana tutuyordu. Sonuç olarak beklenen netice bu değildi ki bunu Kadıköy deki atmosferin sönüklüğünden de anlayabilirdiniz...
Maça gelince;Fenerbahçe'nin bu kadrosuyla oyun oynaması mümkün değildi , bu yüzden de ilk olarak Galatasaray'ı oynatmamaya yönelik oynadılar. İlk gol biraz şok olsa da yanıtı çabuk verince maç erken kopmadı. Hakemin Galatasaraylı futbolcuları sindirmeye yönelik tavrı ve yine her derbi de olduğu gibi Galatasaray için talihsiz bir gol sonucu hazırladı. İlk yarıda her ne kadar uğraşsa da takım olarak , 2. yarının başında ki gol , Benfica maçının zihinsel ve bedensel yorgunluğunu atamamış Galatasaray için son darbe oldu. Galatasaray'ın ruhsuz atakları , Fenerbahçe'nin istekli oyunu karşısında isteneni veremedi. 4. gol ise Galatasaray'ın , geleneksel olarak sonucu kabullenip oyunu bıraktığı her maçta yediği goldü.
Skor her ne kadar farklı görünse de Fenerbahçe , Galatasaray ceza sahasına giremeden kazandı maçı. Tahminimce çoğu futbolseveri tatmin etmeyen bir derbi olmuştur...

9 Kasım 2008 Pazar

Sporx miş!

Bir de Türkiye'nin en iyisi olduklarını iddia ediyorlar... Bloglarda böyle şeylere rastlayamazsınız. Bizi izlemeye devam edin...

Today is The Day!

Şimdi geçer mi saatler....

8 Kasım 2008 Cumartesi

En güzel ninni

Didn't Leave Nobody But The Baby

Go to sleep you little baby
Go to sleep you little baby
Your momma's gone away and your daddy's gone to stay
Didn't leave nobody but the baby

Go to sleep you little baby
Go to sleep you little baby
Everybody's gone in the cotton and the corn
Didn't leave nobody but the baby

You're a sweet little baby
You're a sweet little baby
Honey in the rock and the sugar don't stop
Gonna bring a bottle to the baby

Don't you weep pretty baby
Don't you weep pretty baby
She's long gone with the red shoes on
Gonna meet another lovin baby

Go to sleep you little baby
Go to sleep you little baby
You and me and the devil makes three
Don't need no other lovin baby

Go to sleep you little baby
Go to sleep you little baby
Come and lay your bones on the alabaster stones
And be my ever lovin baby

7 Kasım 2008 Cuma

Her Şeyin Başı...


83 yaşındaki babaannem, el işini -yukarıdaki tatlı nine gibi sanal ortamda olmasa da- şiş-iplik ikilisiyle yapmaya bayılır.Bir rivayete göre uzun yaşamını ‘karga eti yemesine borçlu(!)’ olduğu söylense de, yaptığı -benle neredeyse denk- koşu aktivitelerinin gücünü ‘eski toprak’ olmasından alır.Nerden çıktı diyeceksiniz bu konu, şöyle ki : sevgili babaanneciğimi tek başına kocaman bir halı silkerken yakalamış olmama ve benimse daha birkaç gün öncesi merdivenleri çıkarken belimin tutulup,hiç bi harekette bulunamama durumum bu yazıyı dile getirmeme sebebiyet vermiştir.
Sağlık en mühim şeymiş vesselam.Ne derslerden aldığın başarıya,ne kazandığın paraya denk.Sabahtan akşama tarlada çalışan eski topraklarımız, biz bilgisayar başında oturan gençlerden daha sağlam olduğu aşikar.Ama şanslı olmalıyım ki,bir şey keşfettim ve sizlerle paylaşayım dedim.Benim gibi sorun çekenlere ya da keyif için kullanmak isteyenleri bilgilendirelim hemen reklam formatına da girse.Evet keşfettiğim şey sayısız kişiye ücretsiz hizmet veren CERAGEM.Yani bir masaj yatağı.Oraya ameliyatlık durumda insanların gelip,eski sağlıklarına kavuştuğunu dinliyorsunuz.Dinliyorsunuz diyorum çünkü sağlığına kavuşan bir değil iki değil.Aylarca, hatta yıllarca her gün usanmadan gelip,masaj için sıra bekleyen onca insan bunun ispatı.Verdiği faydalar sadece belle sınırlı değil,dolaşım,sinir vb. bir çok konuda yarar görmüş insanlara şahit oluyorsunuz.Uzak doğunun akapuntur ve masaj tekniklerinin,teknolojiye sığdırılmış hali bir nevi.Çoğu şehir ve ilçede şubeleri mevcut.Reklam boyutuna kaçtığının farkındayım ama “olmaya devlet cihân da bir nefes sıhhât gibi”,denemekten zarar gelmez.

Bu kadar kolpa...


Geçen akşam Amerika da başkanlık seçimleri vardı bilindiği üzere. CNN International , televizyon tarihinde bir ilki gerçekleştirdi ve yayına hologram şeklinde diğer bir stüdyodaki arkadaşlarını çıkardılar sonuçları açıklaması için. Sonradan öğrendik ki 36 adet HD kamera vasıtası ile bütün ayrıntıları alınarak hologram şeklinde ana stüdyoya aktarılmış ve canlı yayında izleyenlere aktarılmış. Net bir şekilde görüldüğü üzere gerçekten yapılmış bir olay. Peki bu gece ne oldu? Show Tv de Ali Kırca , "Madem CNN yapıyor biz de yaparız " diyerek bir olaya giriştiler kamera karşısında. Haber sunduğu masanın önüne geçti ve karşısına bilgisayar yardımı ile Korcan Karar'ı koydular. Ancak öylesine rezil bir olaydı ki bilgisayar ile eklendiği apaçık ortadaydı. Sonra da "fıııjt" diye bir ses efekti ile geri aldılar adamı. Bütün bunlardan sonra Ali Kırca , zannedersem hiç izlememiş CNN in yaptığını, "işte onların yaptığı da bu!" şeklinde ısrar ederek seviyelerini CNN le yarışacak kadar yükseltti. Yani kolpalık olur da bu kadar mı olur arkadaş...

Buyrun kolpası...

Bu nasıl ezeli rekabet?

Her şey geçen sene derste olan bir olayla başladı. Galatasaray'ın yaldır yaldır top oynayıp liderliğe soyunduğu günlerdi. Genelde derslere formayla gidiyordum. Formasız gittiğim bir gün hoca, daha doğrusu asistan diyelim biz kendisine , sınıfta "En Galatasaray lı kim?" diye bir soru sordu. Soru ne kadar saçma olsa da o an ki gazla ben kaldırdım elimi. Asistan da sanki benden bunu bekler gibi beni işaret etti ve " çöz bakalım şu soruyu" diyerek kazık denebilecek bir soruyla beni baş başa bıraktı. Zor da olsa çözdüm ancak bu işin o anda biteceğini tahmin etmiştim. Akabinde geçen günlerde, ben bir talihsizlikten ötürü dersin ilk vizesini kaçırdım ve bu sebepten telafi sınavına girmem gerekti. Alakasız bir zaman da alakasız bir derslikteki vizeye "Aslan Gibi" tişörtüm ile gittim. Salon görevlisi herkesi yerine oturttu ,derken bizim asistan geldi ve zaten kopya çekmek gibi bir amacım olmadığı halde ,ki sınıfta kimseyi tanımıyorum ve bana en yakın kişi 1.5 metre önümde, beni yerimden kaldırarak en öne gönderdi. Tamam kopya çekmeyecektim ama bu hareketten dolayı kendimi deplasmanda hissettim ve bu da moral olarak benim sınavımı etkiledi. Tatmin etmeyen bir not aldım o vizeden. Bir kaç hafta sonrasında 2. vize vakti geldi ki aynı gün Ali Sami Yen de , Oftaşspor ile şampiyonluk maçımız var. Plan belli; formayla vizeye girilir sonrasında çıkar çıkmaz ilk durak ASY. Bu sefer salonda herkes tanıdıktır ve olası bir kopyalaşma düşünülerek oturulur. Sınav başlangıcına yakın belalı asistan tekrar gelir ve benimle birlikte sınıfta bulunan başka bir formalı arkadaşı alarak en öne gönderir. Deyim yerindeyse bizi soyutlar sınıftan. Haliyle yine beklenilen düzeyde geçmeyen bir vize ve kötü sonuçların devamı. Ama şampiyonluk tatlı gelmiştir herşeyin üstüne. Daha bunun finali var denerek pek umursanmaz 2. vize sonucu da. Gel zaman git zaman final günü gelir çatar. Bu sefer ne olur ne olmaz diyerek sınava normal bir kıyafet seçilerek gidilir. Güzel de bir yer ayarlanır her türlü yardımlaşmaya açık. Derken asistan tekrar sınav öncesi çıkagelir. Koskoca anfide , belki en az 100 kişi var, 3 kişiyi diğer sınıfa gönderir. Bunlardan birisi de tabiki bendeniz. Diğer sınıfta tanımadık yüzler , bilinmedik sıralar ve tabi çözülemeyen sorular... Bir güzel kalınır bu dersten. Üstelik geçme notunu 0.3 puanla kaçırarak -ps: D(1.0) kalır, D+(1.3) geçer-. Ama şampiyonluk gelmiştir ve göz hiç bir şeyi görmez. Ancak kafada soru işaretleri çıkar. Bu asistan bu okuldayken o dersten nasıl geçilir ki? Her şeyden önce bu nasıl ezeli rekabet? Bildiğin haksız rekabettir bu. Sonra bu düşmanlık neden diye soruluyor. Neden sevmiyorsunuz birbirinizi... Hayır canım hepsinden nefret ettiğimiz yok tabiki. Ama bazıları can sıkıyor. Tabi nefretini başka şekillerde gösterenlerde yok değil...

5 Kasım 2008 Çarşamba

Ertem "Şenlendirici"


"Sarı kart gördüğümüz yetmezmiş gibi , ciddi bir serbest atış da kullanacaklar...(madem serbest atış vereceksin neden sarı kart gösteriyorsun. Hayır kart göstermemiş olsan...)"

Baba akü yok!

5 th November

"Ideas are bullet proof!"

Boğa

Çocuk derse yarım saat geç kalınca öğretmen kulağıdan tutup niye geç kaldığını sormuş:
- Örtmenim bizim damızlık boğayı ineklerle çiftleşmesi için yukarki tepeye çıkardım da ondan geç kaldım.
Öğretmen çıkışmış:
- Oğlum bu işi baban da yapamaz mıydı? çocuk cevap vermiş:
- Yapardı ama boğa daha iyi yapar.

4 Kasım 2008 Salı

Nar


Tam mevsimi. Vakti geçmeden yeyin bol bol. Yalnız dikkat edin yerken bir tarafınıza damlamasın. Çıkmıyor sonra. Tecrübeyle sabit...